YERLEŞMELERİN GELİŞİMİ
İnsan Dünya’daki ilk misafirliğinden bu yana diğer canlılar ihtiyaçlarını yakın çevresinden karşılayarak var olmayı sürdürmüştür. İnsanın yeryüzüne intibakı zaman almış, doğanın emrindeki insan kabuk değiştirerek, güçlenerek, doğaya kök salarak doğayı kontrol altına almaya başlamıştır. Kendine barınak yapmaya ve yerleşik hayata geçmeye başladığından itibaren doğayı değiştirmeye ve kendi amaçları doğrultusunda yönlendirmeye başlamıştır. Çok geçmeden yerleşmeler inşa ederek, hayvanları evcilleştirerek otlak ve çayırlardan, akarsulardan, topraktan, taşlardan, madenlerden, ağaçlardan, denizden yararlanarak gittikçe doğadan daha çok faydalanmış ve doğayı hızla değiştirmeye başlamıştır.
Nüfus Coğrafyası
Nüfus artışı, dağılışı, göçler, doğumlar, ölümler, cinsiyet durumu, yaş yapısı, kır nüfusu, kent nüfusu, kentli nüfus, çalışan (faal), çalışmayan (faal olmayan) nüfus, nüfus coğrafyasının kapsamına girmektedir. Bu noktayla nüfus bilimi olan demografiden faydalanılmaktadır.
Yerleşme Coğrafyası
insanların yaşamını sürdürmesinin bir yolu da barınabilmesidir. Beslenmek, korunmak için önce doğadaki mağara, ağaç kovukları gibi yerde barınmaya başlanmış daha sonra kendine kulübe ve ev özelliğinde meskenler inşa etmeye başlamıştır. Bu durum ilk yerleşmelerin doğmasını ve köylerin ortaya çıkmasını sağlamıştır.
Köyler daha çok tarım organizasyonu şeklindeki ekonomik faaliyetlerle, ilk sanatkarlık ve zanaatkarlık faaliyetlerini, iş bölümünü, ticareti ortaya çıkardı. Daha sonra ilk kentler, ilk şehir devletleri ve nihayet Sanayi Devrimi’nden sonra modem kent yapılaşması ortaya çıktı. Dolayısıyla yerleşme coğrafyası, mimarlık, mühendislik, şehirleşme, şehir planı, peyzaj mühendisliği gibi bilim dallarının zemini oluştu.
Yerleşmelerin Gelişmesi
Dünya’nın her yanı yerleşmeye elverişli değildir. Başta okyanuslar, denizler, buzullar, çok dağlık ve engebeli alanlar yerleşmeyi ve nüfuslanmayı sınırlandıran faktörlerdir.
Doğa koşullarının etkisiyle insanın belirlediği ilk yerleşim yerleri iklim koşullarının elverişli olduğu akarsu boyları ile verimli ve kolay işlenen toprakların bulunduğu alanlardı. Topraktan faydalanan insan tarım kültürünü geliştirdi. Hayvanları evcilleştirmeye başlayarak onlardan çeşitli alanlarda faydalandı. Tarım, hayvancılık, el sanatları derken köyler büyüyerek ilk tarım kentlerini, üretimin artması ve mal değişimi (takas yöntemi) ticareti geliştirmiş, ticaret kentleri ortaya çıkmıştır.
İlk medeniyetlerin, tarım ve ticaret kentlerinin ortaya çıktığı yerler sıcak ve ılıman kuşakta yer almaktaydı.
İnsanların akarsu ve deniz üzerinde ulaşımı öğrenmesi ve ticari ürünlerini su üzerinden taşımaya başlamasıyla liman ticareti ve liman kentleri ortaya çıkmıştır.
Özellikle madenciliğin başladığı Kalkolitik Çağ’da ilk devletler ortaya çıktı. Şehir devletleri büyüyerek imparatorlukları ortaya çıkardı. Devletlerin idare edildiği merkezler yönetim kentlerini ortaya çıkardı. Örneğin; Roma 4000 yıldır bu özelliğini korumaktadır.
İnsanın kültürel ve sosyal gelişiminde inançların yeri önemlidir. insan her dönemde yüce bir varlığın olduğunu hissetmiştir. Bu durum, farklı inanışları nihayetinde dinleri ortaya çıkardı.
Dinsel açıdan kutsal sayılan mekânlar, peygamberlerin yaşadığı, dinsel açıdan temsil edildiği yerleşmeler dini şehirlerin ortaya çıkmasına zemin hazırlamıştır. Mekke, Medine, Roma, Kudüs böyledir.
Demir, bakır, kömür gibi madenlerin yoğun şekilde çıkarıldığı yerleşmeler hızla büyüyerek maden kentlerini ortaya çıkardı. Taş kömürü ile büyüyen Zonguldak gibi.
Madenlerin, tarım ürünlerinin işlenip başlıca ürünlere veya mamullere dönüştürüldüğü yerleşim yerleri büyüyerek sanayi kentlerini doğurdu. Almanya’da Essen kenti, Türkiye’de İzmit sanayi kenti böyledir.
Özellikle 20. yüzyılın ikinci yarısında, Sanayi Çağı’nın ortaya çıkardığı yoğun çalışma ortamı ile stres insanları gezmek, görmek ve eğlenmek amacıyla seyahatlere yönlendirdi. Bu faaliyetler turizm kavramının doğmasına sebep oldu. Turizm amaçlı seyahat acenteleri, konaklama ve hizmet kurumları ile gezilmeye ve görülmeye değer doğal ve beşeri varlıkların bulunduğu alanlarda veya etrafında turizm kentlerinin doğmasını sağladı.
Son 20 yılda ise bilgi, iletişim, yeni icatlar, ulaşım sistemlerinin baş döndürücü gelişimi ile şehirlerin çehresi hızla değişiyor. Bazıları hem fiziki görüntüsü hem de içinde bilimsel – teknolojik yatırımlar sayesinde teknoloji kenti (teknokent – bilişim kenti) özelliğini kazandı. Örneğin Tokyo, New York gibi.