1699 Karlofça Antlaşması ile Osmanlı Devleti o zamana değin tarihinde ilk kez büyük bir toprak kaybı yaşamıştır. Rusya ile yapılan 1700 İstanbul Antlaşması ile de Azak Kalesi Ruslara bırakılmıştır. Osmanlı Devleti Kutsal İttifak Savaşlarında aldığı yenilgi ve sonrasında yaşadığı toprak kayıplarının şokunu hemen üzerinden atamamıştır.
1709 yılında İsveç Kralı’nın (XII. Şarl) Rus Çar’ı Petro’ya karşı Poltova Savaşı’nı kaybederek Osmanlı Devleti’ne sığınması ve sonrasında yaşanan olaylar neticesinde Osmanlı Devleti, Rusya ile 1711 Prut Savaşı’nı yapmış ve galip gelmiştir. Yapılan 1711 Prut Antlaşması’yla Azak Kalesi’nin Ruslardan geri alınması Osmanlı Devleti’nde “kaybedilen toprakları geri alma” umudunu doğurmuştur.
Venediklilerin Osmanlı Devleti’ne karşı isyancı Karadağlıları himaye etmesi ve desteklemesi, Akdeniz’de korsanlık faaliyetlerinde bulunması, Katolik Venedik’in Ortodoks Mora Rumlarını dini baskı altına alması ve bütün bunların sonucunda Venedik’in Karlofça Antlaşması maddelerini hiçe sayması nedeniyle Osmanlı Devleti 1714 yılında Venedik’e savaş ilan etti. Osmanlı Devleti Karlofça ile Venedik’e kaptırdığı Mora Yarımadası’nı geri aldı. (1715)
Ancak Avusturya, Karlofça Antlaşması’nı ihlal ettiği gerekçesiyle Osmanlı Devleti’ne savaş açtı. (1716) (Avusturya Karlofça Antlaşması’nın garantör devletiydi. Yani taraf devletlerin antlaşma maddelerine uyup uymadıklarını denetliyordu. Uluslar arası hukukta antlaşma maddelerini çiğneyen devlete garantör devletin savaş açma hakkı vardır.)
Osmanlı Devleti Petervaradin. Temeşvar ve Belgrad’ta yapılan savaşları peş peşe kaybetti, Avusturya ve Venedik’te 1718 Pasarotça Antlaşmasını imzalamak zorunda kaldı. Osmanlı Devleti bu antlaşma ile Avrupa’nın üstünlüğünü kabul etmiş ve “eldeki mevcut toprakları koruma” politikasına yönelmiştir.
1720’Ii yılların başlarında Osmanlı Devleti ile Rusya’nın İran’ın Kafkasya bölgesindeki topraklarını elde etme mücadelesi iki devleti bir savaşın eşiğine getirmişti. Ancak Fransa’nın arabuluculuğu ile ilk Osmanlı-Rus dostluk antlaşması olan 1724 İstanbul Antlaşması imzalanmıştır. Bu antlaşmaya göre; İran’ın Kafkasya bölgesindeki toprakları Osmanlı Devleti ile Rusya arasında paylaşılmıştır. İran bu durumu kabul etmemiş ve böylece Osmanlı Devleti ile İran arasında 1725 yılında başlayan savaşlar aralıklı olarak 1779 yılına kadar devam etmiştir.
1736 yılının Mart ayında Afşar Hanedanından Nadir Şah şahlığını ilan ederek Safevi Hanedanı yönetiminin sona erdiğini duyurmuştur. Osmanlı Devleti bu dönemde de savaşlara devam etmiş, 17 Ekim 1736 tarihinde imzalanan İstanbul Antlaşması ile Osmanlı Devleti, İran’daki Safevi Hanedanı’nın sona erip yerine Afşar Hanedanı’nın kurulduğunu kabul etmiştir.
1736 Antlaşması’ndan memnun olmayan Osmanlı Devleti ve İran 1743 yılında yeniden savaşmaya başladılar. Bu savaşlar 1746 Kerden (II. Kasr-ı Şirin) Antlaşması ile sona erdi. Bu antlaşmada 1639 I. Kasr-ı Şirindeki sınırlar aynen kabul edildi. Kerden Antlaşması’ndan sonra zaman zaman Osmanlı Devleti ile İran arasında çatışmalar yaşansa da 1839 sınırları genel itibariyle korunmuştur. Osmanlı Devleti son 140 yılı ele alındığında İran’la iyi ilişkiler içinde olmuştur.
Rusya büyük bir kara devleti idi. Ürettiği malları dünya piyasalarına sürebilmek için ticaret bakımından hareketli olan limanlara ve uluslararası transit geçiş yapabileceği deniz yollarına ihtiyaç duymaktaydı. Bu amaçla ya Karadeniz ya Kafkasya ya da Balkanlar üzerinden sıcak denizlere inmek zorundaydı. Bu süreçte Rusya’nın önündeki en büyük engel Osmanlı Devleti idi. Bu nedenle özellikle XVIII. yüzyıldan başlayarak |. Dünya Savaşı’na kadar geçen sürede Çarlık Rus İmparatorluğu, Osmanlı Devleti ile devamlı mücadele halinde olmuştur. Rusya’nın güneye sıcak denizlere inme politikasının mimarı Çar I. Petro’dur,
Poltova Savaşı’nda mağlup ettiği İsveç Kralı’nın Osmanlı’ya kaçmasını fırsat bilen Rusya, Osmanlı topraklarına saldırmış, yaşanan Prut Savaşı’nı büyük bir hezimetle kaybetmesine rağmen diplomatik bir başarı olarak kabul edilebilecek Prut Antlaşmasıyla bu hezimeti atlatmayı başarabilmiştir. (1711)
Rusya daha sonra Kafkasya ve İran üzerinden sıcak denizlere inmek istemiş bu seferde İran toprakları nedeniyle Osmanlı Devleti ile savaşacakken. Fransa’nın arabuluculuğunda 1724 İstanbul Antlaşmasını imzalamıştır. Bu antlaşmayla İran’ın Kafkasya’daki topraklarını Osmanlı Devleti ile paylaşmıştır.
Rusya daha sonra Avusturya ile Osmanlı Devleti’ne karşı ittifak kurdu, Rusya Lehistan’ın iç işlerine karışıp, sınır olaylarını gerekçe göstererek 1736’da Kırım’ı işgal etti. Bunun üzerine İsveç’le ittifak yapan Osmanlı Devleti. yapılan savaşta (1736—1739) hem Rusya’yı hem de Avusturya’yı mağlup etmeyi başardı, Bu başarının arkasında I.Mahmut’un orduda yapmış olduğu ıslahatların (düzenlemelerin) etkisi büyüktür. Savaş sonrası 1739 Belgrad Antlaşması imzalandı. Bu antlaşma Osmanlı Devleti’nin XVIII. yüzyılda imzaladığı son kazançlı antlaşmadır. Karadeniz’in bir Türk Gölü olduğu Rusya’ya son kez kabul ettirildi.
Balkanlar üzerinden güneye inmek isteyen Rusya’nın Lehistan taht kavgalarına karışması ve ayaklanmacı Lehlerin Osmanlı’ya sığınmaları üzerine Osmanlı—Rus Savaşı (1768-1774) patlak verdi. Rusya Savaş sırasında Eflak, Boğdan ve Kırım’ı işgal etti. Osmanlı Devleti ağır bir yenilgi aldı. Rusların Balkanlarda daha fazla ilerlemesini istemeyen Avusturya ve Prusya araya girerek tarafları barış yapmaya ikna etti.
1774 Küçük Kaynarca Antlaşması Osmanlı Devleti’nin o tarihe kadar imzalamış olduğu en ağır koşullu antlaşmadır. Bu antlaşma ile; Osmanlı tarihinde ilk defa halkı Türk ve Müslüman olan bir toprak parçası (Kırım) elden çıkmış. “Kırım halkı dini yönden İslam Halifesine bağlıdır’ denilerek halifelik makamı ilk kez uluslar arası ilişkilerde bir güç unsuru olarak kullanılmış, Osmanlı Devleti tarihinde ilk kez tazminat ödemek zorunda kalarak büyük devlet olma özelliğini yitirmiş, Karadeniz’in Türk Gölü olma özelliği sona ermiş ve Rusya’ya ilk defa kapitülasyonlar verilmiştir.
Küçük Kaynarca Antlaşması’nın orijinal metinlerinin hiçbirinde Ortodoks Hristiyanların himayesinin Ruslara verildiğini belirten bir madde yoktur, Ruslar, 1775 yılında antlaşmanın değiştirilmiş Fransızca metnine Ortodoks Hristiyanların Rusların himayesinde olduğunu belirten bir madde ekleyerek Osmanlı Devleti üzerinde baskı kurmaya çalışmışlardır.
1777 yılında Rus yanlısı Şahin Giray Kırım Hanı oldu ancak halk bunu kabul etmedi ve isyan çıkardı, İsyanı bastırmak için Kırım’a Rus ordusunun girmesi yeni bir Osmanlı—Rus savaşının çıkmasına neden olacaktı ki Fransa’nın araya girmesi ile taraflar 1779 Aynalıkavak Tenkihnamesini imzaladılar. Buna göre; Rusya Kırım’daki askerlerini çekerken Osmanlı Devleti de Şahin Giray’ı Kırım Hanı olarak tanıyacaktı. Kırım’dan asla vazgeçmeyen Rusya. 1783’te Kırım’ı kendi topraklarına kattığını (ilhak) bütün dünyaya ilan etti. Osmanlı Devleti ise sadece bu durumu protesto edebildi.