Uzak Doğu’da Yeni Bir Güç: Japonya
Japonya, XIX. yüzyılın ikinci yarısına kadar derebeylik düzeninin hakim olduğu, dış dünyaya kapalı bir ülkeydi. Asıl güç derebeylerin en güçlüleri arasından seçilen Şogun’un elindeydi. İmparator sembolik olarak varlığını sürdürmekteydi. 1854’te Batılı devletlerle yapılan ticari antlaşmalar, Şogun yönetiminin ülke üzerindeki etkisini yitirmesine neden oldu. 1867’de genç yaşta tahta geçen imparator Mutsuhito’nun, aydınlar tarafından dile getirilen Batı tarzı yenilikler yapılması fikrini desteklemesiyle birlikte Japonya’da “Meiji Restorasyonu” denilen reform süreci başladı.
Bilgi: Meiji Restorasyonu olarak adlandırılan reform sürecinde Japonya’da,
- Feodal düzen yıkılarak Batı tarzı hükûmet kuruldu.
- Prusya-Alman modelini esas alan yeni bir anayasa hazırlandı.
- Eğitim alanında yenilikler yapılarak okuryazar oranı artırıldı.
- Takvim değiştirildi. Giyim kuşamda Batı örnek alındı.
- Çağdaş bir bankacılık sistemi oluşturuldu.
- Donanma kuruldu, ordu çağdaşlaştırıldı.
- Ulaşım ve haberleşme alanlarında önemli adımlar atıldı.
- Yerli silah sanayisi, ağır sanayi, demir-çelik, gemi yapımı, tekstil alanlarında yatırımlar desteklendi.
Japonya’nın Yayılmacı Politikaları
Reform hareketleri ile kısa sürede gelişen Japonya, ham madde ihtiyacını karşılamak için Asya kıtasında yayılmacı politikalar izlemeye başladı. Çin yönetimi altındaki Kore’yi ele geçirmek isteyen Japonya, Çin ile yaptığı savaşı kazandı. Ancak Batılı devletler ve Rusya’nın tepkisi nedeniyle elde ettiği toprakları Çin’e geri verdi. Çin toprakları XX. yüzyılın başlarında Japonya ile Rusya arasında rekabet alanı hâline geldi. 1904 – 1905 savaşında Japonya karşısında aldığı yenilginin ardından Rusya, Çin ve Kore üzerindeki etkisini yitirdi. Japonya bir süre sonra Kore’yi topraklarına kattı.