ULUS DEVLETTEN CUMHURİYETE
Otuz Yıl Savaşları’ndan sonra din kadar siyasetin de uluslar arası ilişkilerde etkili olduğu görüldü. Nitekim tamamen mezhepsel, dinsel nedenlerle başlayan bu savaşlar zaman ilerledikçe aynı mezhep ve aynı din mensuplarını karşı karşıya getirmiştir. Örneğin Katolik olan İspanya’nın Protestanları desteklemesi meselenin özünde bir din meselesini aşıp ulusun çıkarları meselesi Olduğunu kanıtlamaktadır. Demek ki uluslar arası ilişkilerde belirleyici unsur ulusun çıkarlarıdır.
Fransız İhtilali yeni dünya düzeni getirirken, askeri alanda da milliyetçilik kavramı gereğince milli ordular kurulmasına yol açmıştır. Milli değerler, devleti oluşturan bireylerce en kutsal kavram olmuştur.
Fransız İhtilalinden sonra yayılan milliyetçilik diğer adıyla ulusçuluk akımı her ulusa kendi ulusal devletini kurma yolunu açan bir fikirdir. Bu doğrultuda imparatorluklar parçalanırken yeni ulus devletler ortaya çıkmıştır. Osmanlı İmparatorluğu, Avusturya Macaristan İmparatorluğu gibi yapılar yıkılırken Türkiye gibi, Avusturya gibi, Macaristan gibi devletler ortaya çıkmıştır. Bu ulus devletlerde iktidar ulus tarafından ele geçirilmiş böylelikle cumhur denilen halk yönetime egemen olmuştur. Nitekim Mustafa Kemal Atatürk Cumhuriyeti tarif ederken ‘insan karakterine en uygun yönetim şekli’ olarak tanımlamıştır. Bu tanımın evrenselliğinden yola çıkıldığında ulus devletlerin ulusun iradesine yönelmesi ve cumhuriyet rejiminin ilanı tabii olur.