Türklerin anayurdunu oluşturan Orta Asya’nın kuzey yarısını kapsayan Türkistan güneyde sıradağlarla çevrilmiş olduğu gibi, orta kesimlerinde de sıradağlar bulunan çöl ve bozkırlarla kaplı bir bölgedir. Türklerde iktisat anlayışının oluşumunda en önemli etken yukarıda özellikleri verilen geniş Asya stepleri idi. Bölgenin iklim şartları ve bozkırlarla kaplı olması Türkleri konar-göçer yaşamaya mecbur bırakmıştır. Tarih boyunca yeryüzü şekilleri ve iklim yapısı toplumların ekonomik hayatları üzerinde etkili olmuştur. İlk Türk devletlerinde ekonomik anlayışın oluşumunda en önemli etken yaşadıkları coğrafya olmuştur. Bozkır hayatının başlıca ekonomik faaliyeti hayvancılıktır.
Not: Bu durumda en önemli gıda maddeleri hayvansal ürünlerden oluşmakla birlikte at ve koyun yetiştiriciliği önemli bir uğraştır. Her iki hayvan da sürüler halinde beslenmiş, at ve koyun sürüsü maddi güç sağlamıştır.
Göçebe ekonomisi, sanıldığından daha karmaşık olmakla birlikte hayvancılık, tarım, madencilik ve ticaretin önemli bir yeri vardır. Ağırlıklı olarak hayvancılıkla uğraşan bozkır insanları, kendi yerleşik topluluklarına ya da komşu ülkelere; at, kürk, deri, kesimlik hayvan, maden ve madenden yapılan silahlar satmışlar; karşılığında tahıl, araç-gereç ve ipek almışlardır. Orta Asya’nın tabiat ve iklim şartlarının gereği olarak bütünüyle kendi kendine yeterli olma mecburiyeti üzerine kurulan aile ekonomisinde Türk insanı yiyecek, giyecek ihtiyaçlarını kendi kaynaklarıyla sağlamayı öncelikle hedeflemişlerdir.
Orta Asya’da tarım, ancak nehir ve göl kıyıları ile yağış alan elverişli bölgelerde yapılabilmiştir. Hunlara, Göktürklere ve Uygurlara ait sulama kanalları, Türklerin tarıma da önem verdiğini göstermektedir. Türklerin yetiştirdiği ilk ürünler mısır, yonca ve darıdır. Kök Türkler ve Uygurlarda su kenarlarında kurulmuş olan şehirler, tarımsal açıdan ileri bir seviyeye ulaşmışlardır. Buğdayı Hun Türkleri de tanıyordu. Zira, Çin Yıllıklarında Hunların ürettiği bir buğday cinsi “pimai” adı ile kaydedilmiştir. Hunlar, Göktürkler ve Uygurlar gibi Orta Asya’da büyük devletler kuran Türk toplulukları, ipek, buğday ve pirinç gibi ekonomilerinde eksik olan ürünleri zaman zaman Çin’den vergi olarak temin etmişlerdir. Buna rağmen Türkler, buğday gibi tarım ürünlerinde Çin ekonomisine tamamen bağımlı olmamışlar, bu ürünü onlar da yetiştirmişlerdir. Çinliler, tarım ekonomisinde ileri bir toplum olduklarından Türkler, zaman zaman Çinlilerin tarım ürün ve araçlarından yararlanmışlardır.
Bilgi: Kök Türk Hükümdarı Kapgan Kağan, Çin’den vergi olarak 3000 ziraat aleti ile yaklaşık 1250 ton tohumluk buğday ile üç bin adet tarım aleti almış ve böylece ülkesinde tarımsal üretimi artırmayı amaçlamıştır.
Bunların yanında Hunlar ve Kök Türkler zamanından kalma sulama kanallarına da tesadüf edilmiştir. Özellikle Kök Türklerin inşa ettiği ve uzunluğu 10 kilometreye yakın olan Tötü (Tötö) kanalı, Kök Türklerde tarıma verilen önemi gösterdiği gibi yüksek teknik bilgiye sahip olunduğunun da kanıtıdır. Bu kayıtlar Orta Asya Türk yurtlarında kendilerine yetmese de azımsanmayacak ölçüde ziraat yapıldığının delilleri olmuştur. Uygurlar yaygın olarak yerleşik hayata geçtiklerinden, tarıma daha büyük önem vermişlerdir. Zirai faaliyetlerin önceki Türklere göre daha da geliştiği Uygurlar hakkında ünlü seyyah Wang Yen-te şu bilgileri vermiştir: “Chin-ling dağlarından çıkan nehir baş şehrin (Beşbalık) bütün çevresini dolaşır, tarlaları ve meyve bahçelerini sular ve su değirmenlerini işletir. Bu yerde beş hububat yetişir”. Eski Türk toplumunda çiftçi kesimine tarıgcı/tarıdacı adı verilmiş, ekilen tarlaya da tarıglag denilmiştir.
Asya Hunları, Kök Türkler, Uygurlar Çin’le, Avrupa Hunları Bizans’la ticaret yapmışlar ve ticari anlaşmalar yapmışlardır. Tarih boyunca dünyanın en önemli ticaret yolu olan İpek yolu, ticari hayatın canlı olmasını sağlamış ve Türk devletlerinde İpek Yolu egemenliğini sağlamak önemli görülmüştür. Hazar ve Bulgar ülkelerinden başlayıp, Çin’de sona eren Kürk Yolu’nda ise sincap, sansar, tilki, samur, kunduz, vaşak kürklerinin ve bunlardan yapılan giyim eşyalarının ticareti yapılmıştır.
Türkler ticaret yollarını ellerinde tutmak ve yollar üzerinde güvenliği sağlamak için çalışmalar yapmışlardır. Yolların geçtiği güzergahtaki şehirler büyük önem arz etmiş ve bu şehirlerde ekonomik canlılığın sağlanması amaçlanmıştır. VII. ve X. yüzyıllar arası Hazarlar ülkelerinden geçen ticaret yollarının güvenliğini sağlayarak ticaretin gelişmesine katkı sağlamışlar ve bölgelerinde “Hazar Barış Çağı“nı yaşatmışlardır. İpek Yolu hakimiyeti için yapılan mücadelenin başlangıcı, Hun devrine kadar geriye gitmektedir. Hunların elinde bulunan zengin İpek Yolu’nu ele geçirmek isteyen Çin, Hun akınları karşısında önceleri savunmada kalırken MÖ II. yüzyılın sonlarına doğru savunmayı terk edip, Hunlar gibi taarruza geçmiştir.
Bilgi: İpek Yolu mücadelesi, Kök Türk devrinde de devam etmiştir. Kök Türk Devleti’nin sınırları güneybatıda Akhun (Eftalit) Devleti’nin sınırlarına dayanınca, İpek Yolu tamamen Kök Türklerin dış politika hedefleri arasına girmiştir. Bu sırada İpek Yolu’nun önemli bir kısmı Akhunların elinde bulunuyordu.
Kök Türkler, İpek Yolu hakimiyeti için Akhun Devleti’ni ortadan kaldırmak istemişler ve bu amaçla Sasani Devleti ile ittifak kurmuşlardır. Akhun toprakları iki devlet arasında paylaşılmış ve Ceyhun (Amu Derya) nehri de iki devlet arasında sınır kabul edilmiştir. Böylece, İpek Yolu’nun Orta Asya kısmı Kök Türklerin eline geçmiş, fakat Sasani hükümdarı, anlaşmaya sadık kalmayarak ticareti engellemeye başlamıştır.
Buna karşılık Kök Türkler de, İpek Yolu’nu daima açık tutmak ve mal akışını sağlamak istemişler, bu maksatla Sasanilere karşı yeni bir müttefik bulmak için Bizans’la yakınlaşmışlardır. Elçiler vasıtasıyla Kök Türklerin arzu ettikleri ittifak kurulmuş (569), iki devletin orduları harekete geçmişlerdir. Fakat, bir süre sonra Avarlar yüzünden Kök Türklerin Bizans ile arası açılmış, Kök Türkler, Sasanileri ortadan kaldırıp, İpek Yolu’nu tamamen açamamışlardır.
Türkler, özellikle Bizans, Çin ve İran gibi komşu ülkelerden vergi, haraç ve savaş tazminatı adı altında sağladıkları paralarla bazen ihtiyaçları olan malları satın almışlardır. Ticarette kullanılan başka bir ödeme aracı da, kıymetli madenlerden yapılmış çeşitli kapkacak tarzı araç-gereçlerdi. Alınan mal karşılığında bu madeni eşyalar satıcıya verilmekteydi. Maden işçiliğinde usta olan Türkler, ödeme aracı olarak kullandıkları eşyaları genellikle kendileri imal etmekteydiler.
Not: Birçok toplulukta olduğu gibi Türklerin ticari hayatında da en geçerli usul takastır. Bununla birlikte Uygurlar döneminde ödeme aracı olarak böz ve kuanpo (para yerine kullanılan mühürlenmiş kumaş materyaller) ile VIII. yüzyılda çav adı verilen kağıt para kullanılmıştır.
Türk Göçleri
Göç kişilerin ya da toplulukların yerleşmek amacıyla bir bölgeden diğerine gerçekleştirdikleri yer değiştirme hareketidir. Göç, doğal afet ve kıtlıktan korunmak, verimsiz topraklardan verimli topraklara ulaşmak veya gibi doğal, siyasi, sosyal, dini, iktisadi sebeplerle yer değiştirmektir. Zorunlu göçlerde, dini ve siyasi etkenler; isteğe bağlı göçlerde ise genellikle sosyal ve ekonomik durumlar etkili olmuştur. Sebebi ne olursa olsun göç, insanların dünyaya bakışını, kültürünü, davranışını ve felsefesini köklü bir değişikliğe uğratmaktadır. Türkler, tarih boyunca farklı sebeplerle ana yurtlarından değişik bölgelere göç etmek zorunda kalmışlardır. Türklerin ana yurttan MÖ XVI. yüzyılda başladığı tahmin edilen ilk göçlerinin, MS IV. ve IX. yüzyıllar arasında yoğunlaştığı bilinmektedir.
Not: Önceleri verimli topraklara sahip ve nüfusu az olan komşu ülkelere göçler yapılmış ve zamanla buraların da yeterli olmaması üzerine yeni yerler aranmaya başlanmıştır. Böylece ekonomik ve ticari yönden daha iyi imkanlara sahip uzak topraklara göçler yaşanmıştır.
Türkler bağımsızlıkları tehlikeye girdiğinde, bir başka topluluğun egemenliği altına girmektense özgür yaşayabilecekleri yerlere göç etmeyi tercih etmişlerdir. Bunun sonucunda Türkler zamanla Asya‘nın yanında Avrupa ve Afrika kıtalarına da yayılmışlardır. Geçmişte ve günümüzde farklı coğrafi bölgelerdeki Türk topluluklarının varlığı bu tarihi gerçekliğe dayanmaktadır. Günümüzde dünyanın farklı coğrafyalarda yaşayan bazı topluluklar (Macarlar gibi) Türk kimliklerinden uzaklaşmış olsalar da Türk kimliğiyle benzerlikleri üzerinden kimlik arayışına girişmişlerdir.
Orta Asya’dan göç eden Türkler Anadolu, Suriye, Orta Avrupa ve Sibirya’ya yerleşmişlerdir. Farklı bölgelere göç eden Türkler farklı kültürleri etkilemişler ve kendileri de birçok kültür çevresinden etkilenmişlerdir. Bu etkilenmeler sonucu Türk boyları arasında dini, kültürel, ekonomik, sosyal ve siyasi farklılıklar meydana gelmiştir. Göç ettikleri yerlerde değişik adlarla devletler kuran Türkler, bu bölgelerdeki yerel topluluklara devlet yönetimi ve askeri teşkilatlanma açısından örnek olmuşlardır.
Orta Asya’dan Göçlerin Sonuçları;
- Orta Asya kültür ve medeniyeti dünyanın farklı bölgelerine taşınmıştır.
- Türkler gittikleri bölgelerde yeni kültürler yanında değişik dinlerle tanışmışlar ve bazı Türk boyları din değiştirerek milli benliklerini yitirmişlerdir.
- Türk boyları gittikleri yerlerde yeni Türk Devletlerini kurarlarken, bazı devletleri de yıkmışlardır.
- Göç ettikleri bölgelerde devlet teşkilatı ve devlet yönetimiyle ilgili olarak diğer topluluklara örnek olmuşlardır.
- Türklerin çok çeşitli bölgelere yayılması, Türk tarihinin bir bütün halinde incelenmesini zorlaştırmıştır.
- Göçlere rağmen Orta Asya’da kalan Türkler, Asya Hun, Kök Türk, Kutluk ve Uygur gibi birçok devlet kurmuşlardır.
- Batıya giden Türkler, Kavimler Göçü’nü başlatmışlardır.
Bilgi: Kavimler Göçü, tarihteki en büyük kitlesel göç hareketlerinden biridir. Bu yüzyılın sonlarına doğru değişen dünya iklimi, birçok kavmin yaşam alanı olan Orta Asya iklimini olumsuz yönde etkilemiştir. Meydana gelen kurak iklim, Orta Asya Türklerini
göç etmeye zorlamıştır.
Göç Yolları
- Bazı Türkler, kuzeye, Sibirya’ya gitmiştir.
- Bazı Türkler, doğuya göç edip, Çin ve çevresine yerleşmişlerdir.
- Bir kısım Türkler, güneyde, Hindistan, Afganistan’a yerleşmişlerdir.
- Bazı Türkler batıda Karadeniz’in kuzeyi ve Avrupa’ya, bir kısmı da İran, Irak, Suriye, Mısır ve Anadolu’ya göç etmiştir.