Türkiye’de Nüfusun Yapısal Özellikleri
Türkiye’de nüfusun yapısal özelliklerinin başında, nüfusun yaş gruplarına göre dağılışı – değişimi, nüfusun cinsiyet durumu, çalışan (faal) nüfusun çalışma sektörlerine göre dağılışı, nüfusun eğitim durumu, nüfusun kır – kent nüfus oranları önem taşımaktadır. Şimdi bu özelliklere bakalım.
1. Nüfusun Yaş Gruplarına Göre Dağılımı
Bir ülkede veya Türkiye’de nüfusun yaş gruplarına göre dağılımının bilinmesi ve değişiminin gözlenmesi nüfusun genel yapısını gözlemek yanında, doğurganlık durumu, iş, eğitim, sağlık gibi ihtiyaçların belirlenmesinde de bir araçtır. Geleceğe yönelik planlamalar da bu özellikler sayesinde belirlenebilir.
Türkiye’de nüfusun yapısını etkileyen faktörler diğer ülkelerde olduğu gibi doğum, ölüm ve göçlerdir. Türkiye’nin nüfus piramitlerine bakıldığında yüksek doğurganlıktan daha düşük doğurganlığa geçtiği görülür. 1935 – 1970 yılları arasında yüksek doğurganlığı nüfus piramidinin tabanının en geniş olmasından anlamak mümkündür. 1980 yılı sonrasında nüfus piramidinin tabanının yayılma eğiliminden toparlanmaya veya yığılmaya doğru, 2000’li yıllarda ise 0 – 15 yaş gruplarında az çok azalmaya doğru gittiği görülür. Bu değişimi karşılaştırmalı olarak göstermek gerekirse: Örneğin 1935 yılında 0 – 14 yaş grubunun toplam nüfus içindeki payı %41 iken 2014 yılında bu pay %24’e, 2017 yılında ise %23’e düşmüştür.
Genel olarak ekonomi ve sağlık alanında görülen iyileşmeler Türkiye’de ortalama yaşam süresinin uzamasına neden olmuştur. Son 15 yıldır nüfus artış hızı binde (%o) 17’nin altında olmasına rağmen 30 yaşın altındaki nüfusun oranı %50 civarındadır. Yaşlı nüfusun toplam nüfus içindeki payı 1950’lerde %3 iken 1975 yılında %4.4’e 2012 yılında %7.5’e ve 2016 yılında %8.5’e ulaşmıştır. Bu da gösteriyor ki; Türkiye nüfusu henüz genç ve dinamik özellikler gösterse de yaşlı nüfus oranı hızla yükselmekte buna zıt olarak doğum oranları ve çocuk nüfus oranları azalmaktadır.
2. Nüfusun Cinsiyet Durumu
Nüfusun kadın – erkek oranları cinsiyet durumunu yansıtır. Nüfusun kadın — erkek oranı sosyal ve ekonomik bir değer taşır. Türkiye’de 1. Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı’nda erkek nüfus kaybı fazla olduğundan 1927 – 1935 yıllarındaki sayımlarda kadın oranı erkeklere göre yüksek idi. 1950’li yıllarda bu oran eşite yakın olmakla birlikte farklı zamanlarda Türkiye’ye gelen göç nüfusu sayesinde erkeklerin nüfusu kadınları biraz geçmiştir. 2012 yılın nüfus istatistiklerine göre Türkiye nüfusunun %50.2’si erkek, %49.8’i kadındır. Genç ve yetişkin nüfusta erkek nüfus fazla iken yaşlı nüfusta kadın oranı fazladır. Bu kadınların ortalama yaşam süresinin daha uzun olduğunu gösteriyor.
3. Kır ve Kentlerde Kadın ve Erkek Nüfusun Dağılımı
2014 yılı nüfus verilerine göre erkek nüfus oranı %50.18 iken 2016 yılı nüfus verilerine göre tekrar %50.2’ye yükselmiştir. Buna göre, erkek nüfus 40 milyon 43 bin 652 olurken, kadın nüfus 39 milyon 771 bin 221 kişi olmuştur.
Türkiye’de iller ve bölgeler arasında kadın – erkek nüfus oranları da değişkendir. Genel olarak göç alan bölgelerde verilerde erkek nüfus oranı yüksek iken göç veren yerlerde kadın oranı daha yüksektir. Bu durum hem göç olgusunu aydınlatmakta hem de genel olarak bir fikir vermektedir. Bunu yanda seçilmiş illerimizde görebiliriz.
Tabloda görüldüğü gibi İstanbul, İzmir, Kocaeli kentleri yoğun göç aldığından erkek nüfus oranı fazla; Kastamonu, Kırşehir ve Sinop daha çok göç verdiğinden kadın nüfusun sayısı ve oranı fazladır.
4. Çalışan Nüfusun Ekonomik Faaliyet Kollarına Dağılışı
Ekonomik faaliyet kolları kabaca tarım sanayi ve hizmet sektörleri olarak bili r. Genel olarak gelişmiş ülkelerde sanayi sektöründe çalışan oranı %25’ten fazla, hizmet sektörlerinde çalışan oranı ise %60’tan yüksektir. Tarım sektöründe çalışan oranı ise gelişmiş ülkelerde %15’ten az genellikle %5 – 10 arasındadır.
5. Türkiye’de Çalışan Nüfusun Sektörlere Göre Dağılışı
Türkiye’de 14 – 65 yaş grubu (çalışma çağındaki nüfusun) ekonomik faaliyet kollarına göre dağılımı incelendiğinde 1935 yılında tarımda çalışan oranı %70 iken 1980 yılında %63.9’a 2000 yılında %36’ya ve 2014 yılında %21 ‘e düşmüştür. Sanayideki duruma bakarsak 1935’te sanayide çalışan nüfus oranı %10 iken 1980’de %12.9’a, 2000 yılında %17.7’ye ve 2014 yılında %28’e ulaşmıştır. Bu rakamlar Türkiye’nin büyük ölçüde gelişmekte olduğunu gösterir.
Çalışma çağındaki 14 – 65 yaş grubundaki nüfusun bir kısmı faal (aktif) bir kısmı faal olmayan (işsiz nüfustur.) Türkiye’de iş gücüne katılma oranı 2011 yılında %48.8, katılmama oranı %51.2’dir. İş gücüne katılmada erkeklerin oranı %708 iken kadınların oranı %29.2’dir. Şehirlerde kadınların iş gücüne katılma oranları daha yüksek, kırsal kesimlerde ise daha düşüktür.
6. Türkiye’de Kır ve Kent Nüfusunun Değişimi
Gelişmiş ülkelerde nüfusun %80’den fazlası kentlerde yaşar. Bazılarında bu oranı %90 – 94’Iere ulaşabilir. Bu arada “şehirleşme arttıkça gelişme düzeyi artar” diye bir genel düşünce vardır.
Türkiye’de Cumhuriyetin ilk yıllarında nüfusun yaklaşık %75’ten fazlası kırda yaşıyordu. Bu durum 1950’ye kadar çok az değişti. İlk kez 1970’li yıllarda şehir nüfus oranı %35’i geçti. Şehir nüfusunun kır nüfusunu geçmesi ise 1985 yılına rastlar. 2000 yılında nüfusun %65’i kentlerde yaşamaya başladı. 2010 yılında ise kentli nüfus oranı %77’yi aştı.
2016 yılı nüfus güncellemelerine göre Türkiye’de il ve ilçe merkezlerinde ikamet eden nüfusun oranı %92.3’e yükselmiştir. Belde ve köylerde yaşayan oranı %77 olarak gerçekleşti.
7. Türkiye’de Nüfusun Eğitim Durumu
Cumhuriyet’in ilk yıllarında Türkiye nüfusunun yaklaşık %10’u okur-yazar konumundaydı. Bu oran 1935 yılından sonra hızla artmaya başladı. 1935 yılında %20’ye yaklaştı. 1955’te %40’a, 1975’te %63’e ve 1995’te %85’e ulaştı. 2012 yılında ise okuryazar oranı %95’i aşmıştır. Diğer yandan lise ve üniversite mezunlarının oranı da son 20 yılda iki katını aşmıştır.
8. Türkiye’de Nüfusun Bağımlılık Oranında Değişmeler
0 – 14 yaş arasındaki nüfus genç nüfustur. Bu çağdaki nüfus çalışma çağında olmadığından bağımlı nüfus olarak bilinir. Ancak 14 – 65 yaş arasında olup çalışmayan (faal olmayan) nüfus da bağımlı olarak yorumlanır. Çünkü üretken değildir. 65 yaşın üstündeki nüfusun tamamı ise ekonomiden tükettiği için bağımlı nüfusa dahildir. Ancak burada “yaşlı bağımlılığı” ifadesi kullanılır.
Türkiye’de zaman içinde değişmekle birlikte genç nüfus bağımlılığı 1975 yılı sırasında sürekli azalmıştır. 1970 yılı sonrasında ortalama yaşam süresi arttıkça veya yaşlı nüfus oranı arttıkça yaşlı bağımlılığı artmıştır. Günümüzde genç nüfus bağımlılığı %30’un altına düşerken, yaşlı nüfus bağımlılığı %8’i geçmiştir. Bu aynı zamanda nüfusun giderek yaşlandığını gösteriyor.