Türkiye’de Nüfusun Tarihsel Gelişimi ve Değişimi
Türkiye’de Nüfus Sayımları ve Nüfus Değişimi
Türkiye’de Cumhuriyet Dönemi’nde ilk nüfus sayımı 1927 yılında yapılmıştır. Geçmişte Anadolu’nun nüfusu hakkında ilk bilgiler Osmanlı Devleti’nde II. Mahmut Dönemi’nde 1831 yılında yapılan nüfus sayımı ile gerçekleşti. Anadolu’nun 0 yılda nüfusu 7 – 7.5 milyon civarındaydı. Ancak aradan geçen uzun zaman Türkiye’nin nüfusu hakkında bir ölçü oluşturulmadı.
1927 yılından sonra ilk sayım 1935 yılında yapıldı. Bu yıldan 1990 yılına kadar sonu 0 ve 5 ile biten yıllarda genel nüfus sayımları yapıldı. 1990’dan sonra her 10 yılda bir nüfus sayımı yapılmasına karar verildiği hâlde seçmen kütüklerinin yenilenmesi zaruretiyle 1997 yılında nüfus sayım yapılmıştır. 2007 yılından sonra ise sokağa çıkma yasağı yapılmaksızın adrese dayalı nüfus sayımı sistemine geçilmiş ve her yılın son günü nüfus tespitleri açıklanmaktadır.
Dünya’nın farklı ülkelerinde olduğu gibi Türkiye’de de nüfus artışında doğumlar, ölümler ve göçler etkilidir. Doğumlar ile ölümler arasındaki farklar doğal nüfus artışını belirler. Türkiye’de nüfus değişiminde temel faktör doğal nüfus artışıdır. Ancak farklı dönemlerde ülkemize gelen göçler veya çeşitli nedenlerle dışa olan göçler nüfus artışını etkilemiştir.
Türkiye’de, Cumhuriyet’in ilanından sonra ilk nüfus sayımı 1927 yılında yapıldı. Bu sayımda nüfus 13.6 milyon kişi idi. Daha sonraki yıllarda doğum ile ölüm oranlarındaki değişmeler ve devlet politikaları nüfusun artışı üzerinde çok etkili oldu. 1950 yılından sonra genel olarak doğum ve ölüm oranları azalmakla birlikte nüfus sayısal olarak artmaya devam etmiştir.
Kurtuluş Savaşı’nda genç nüfusunu önemli miktarda kaybeden Türkiye’de, nüfus artışı teşvik edildi ve nüfus hızla artmaya başladı. En hızlı artış hızına 1950 – 1960 döneminde ulaştı ve binde (%o) 28.5 olarak gerçekleşti. Nüfus 1950’de 20 milyonu, 1960 yılında 27 milyonu aştı. 1985 yılında 50 milyonu geçen Türkiye nüfusu 2000 yılında 67 milyonu 2010 yılında 73 milyonu aştı. 2017 yılı sonunda ise 80 milyonu aştı.
Türkiye’nin 1927 yılından günümüze nüfus seyrinde önemli noktalar şunlardır:
- 1927 – 1935 yılları arasındaki nüfus artışında özellikle Balkanlardan gelen nüfus göçlerinin payı vardır.
- 1939 yılında Hatay’ın anavatana katılması 1940 yılı sayımındaki artış oranında etkilidir. Zira Türkiye nüfusuna %12,5 katkısı olmuştur.
- 1940 – 1945 yılları arasındaki II. Dünya Savaşı döneminde seferberlik durumu, askere alınmaların artması, fakirlik ve kıtlık nüfus artış hızını binde 10 seviyesine düşürmüştür.
- 1960 sonrasında nüfus artış hızı en yüksek noktaya çıkmış binde 28 – 29 seviyesine ulaşmıştır.
- 1960 yılından sonra yurt dışına işçi göçlerinin olması, tarımda makineleşme, şehirleşme nedeniyle nüfus artış hızında azalma olmuştur.
- 1970’li yıllarda uygulanan aile planlaması, sanayileşme ve şehirleşme doğum ve ölüm oranlarını düşürmüştür.
- 1975 – 1990 döneminde ülkedeki iç karışıklıklar nüfus artış hızını azaltmıştır.
- 1985 – 1990 dönemindeki nüfus artışında Bulgaristan’dan Türkiye’ye göç eden soydaşlarımızın etkisi fazladır.
- 2010 – 2015 yılları arasında nüfus artış hızı binde 16’dan binde 12,4’e kadar gerilemiştir.
1985 – 2015 Yılları Arasında Nüfus Artış Hızının Azalmasında;
- Eğitim seviyesinin yükselmesi,
- Doğum kontrolünün yaygınlaşması,
- Evlenme yaşının yükselmesi,
- Sanayileşme ve şehirleşme sonucunda çekirdek ailenin önem kazanması,
- Doğum oranlarının düşmesi,
- Kadının iş hayatına katılımının artması etkili olmuştur.
Türkiye’deki Nüfus Artışının Sonuçları
- Kırsal kesimdeki nüfus artışı, kişi başına düşen tarım toprağını azaltmıştır.
- Kırsal kesimdeki işsizlik şehirlere göçü arttırmıştır.
- Şehirlere yaşanan göçler konut sıkıntısı, altyapı, gecekondu gibi çevresel problemleri arttırmıştır.
Not: Ülkemizin batısında ve büyük şehirlerdeki nüfus artışı doğal nüfus artışından çok, göçler sonucunda gerçekleşen nüfus artışıdır. Genel olarak hızlı nüfus artışı; çevre sorunlarına, göçlere, eğitim, sağlık ve altyapı hizmetlerinin aksamasına, genç bağımlı nüfusun artmasına, konut sıkıntısına, çarpık kentleşmeye ve millî gelirin azalmasına veya istenilen oranda artmamasına sebep olur.