Toplum yapısında birçok dini, kültürü ve farklı ulusları barındıran Osmanlı Devleti’nde Müslümanları, Hristiyanları ve Musevileri barış içerisinde yaşatan ve bu dine mensup milletlerin örf ve adetlerine karışmayıp, aksine gözetip kollayan düzenin adı Millet Sistemidir.
Osmanlı Devleti himayesi altında yaşayan toplulukları din veya mezheplerine göre yönetmiştir. serbestçe ibadetlerini gerçekleştiren, kültürlerini yaşatan milletler uzun yıllar Osmanlı hakimiyetinde yaşamışlardır. Bu yönetim tarzı “Millet Sistemi” olarak tanımlanmaktadır. Osmanlı’da bu sistem İslam hukukuna dayanmaktadır. Osmanlı bu kavramı Müslümanlar ile gayrimüslimleri tanımlamak için kullanmıştır.
Osmanlıların devleti adil ve hoşgörülü bir şekilde yönetmeleri, özü itibariyle Allah’ın Kuran’daki emirlerine dayanır. “Allah size, emanetleri ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğinizde adalete uygun hüküm vermenizi emreder. Allah bununla, size ne de güzel öğüt veriyor! Şüphe yok ki Allah Semi ve Basir’dir. Sözlerinizi de, hükümlerinizi de hakkıyla işitir, bütün yaptıklarınızı hakkıyla görür.” (Nisa Suresi, 58) İşte, ruh dünyaları bu ilâhî terbiyeyle şekillenmiş Osmanlı idarecileri yüzyıllarca; “Etnik yapı, ırk ve dil ayrımı gözetilmeden, adalet bütün insanlar arasında eşit olarak uygulanmalıdır.” prensibini kendilerine rehber edinmiş ve bunda da oldukça başarılı olmuşlardır.
Osmanlılar her gayrimüslim cemaate örf ve adetlerine göre bir düzen kurma imkanı vermişti. Cemaatler her türlü dini ve iç işlerini düzenlemede serbest bırakılmıştı. Devlet cemaatlerin dini işlerine karışmazdı. Ancak dini liderlerin aynı zamanda idari vazifelerinin olmasından dolayı bunların seçimine müdahale ederdi. Millet başı, ister patrik, ister haham olsun devlete karşı cemaatinden, cemaatine karşı da devletten sorumlu idari görevliydi. Her gayrimüslim devlet tarafından sadece cemaatinin başkanı aracılığıyla muhatap alınırdı, Her cemaat dini liderini ve ruhani meclisini serbestçe seçer ve devletin onayına sunardı. Padişah tasdik ederse patrik göreve başlardı. Patrik cemaatin her meselesiyle meşgul olurdu.
Özellikle Fatih Döneminden itibaren gerçekleştirilmeye çalışılan bu sistem ile din, dil, ırk ve renk farkı gözetmeksizin, hakim unsur olan Türklere diğer azınlık gruplardan üstün bir mevki vermeksizin “cihanşümul devlet” olma teşebbüsleri Osmanlılara hakim olmaya başladı. Osmanlı’da yaşayan farklı unsurlar İslam kültür ve medeniyeti çerçevesi içerisinde varlıklarını koruyabildiler. Bu sistem sayesinde asırlarca din ve mezhep kavgalarının devam ettiği Ortadoğu’da, Kafkaslarda ve Balkanlarda asayiş sağlanabildi.
BİLGİ: Osmanlı’da Müslüman olmayan milletlerin başında Ortodoks Hristiyanlar geliyordu. Rumlar, Sırplar, Bulgarlar, Karadağlılar, Romenler Hristiyanlığın Ortodoks mezhebindendi.
OSMANLI’DA MAHKEMELER
Şeri Mahkemeler: Müslümanlar arasındaki bütün davalara, gayrimüslimlerin sadece kamu hukuku alanındaki anlaşmazlıklarına, Osmanlı tebaası
ile yabancı devletlerin tebaası arasındaki davalara bakardı.
Cemaat Mahkemeleri: Gayrimüslimlerin davalarına cemaat mahkemelerinde kendi dinlerinin hukuk kurallarına göre bakılırdı. Bu mahkemelerin yönetimi o dinin cemaat teşkilatı tarafından yürütürdü.
Konsolosluk Mahkemeleri: Kapitülasyonlardan yararlanan yabancı devletlerin, kendi vatandaşları arasında çıkan anlaşmazlıkları çözmekle görevliydi. Konsolosluk mahkemeleri, Kanuni’nin Fransa’ya verdiği ticari imtiyazlarla birlikte kurulmuştu.
Çok Sevindim teşekkür ederim