Tanzimat Edebiyatı Ayt
TANZİMAT EDEBİYATININ GENEL ÖZELLİKLERİ
Tanzimat Edebiyatının Genel Özellikleri
- Osmanlı İmparatorluğu, 18. yüzyıldan itibaren Batı’nın gösterdiği endüstriyel ve ekonomik gelişmelerin gerisinde kalmıştır.
- Askerî ve ticarî alanda da gerileme görülmüştür. Zaman zaman reform çabaları ile gerilemenin önüne geçilmeye çalışılmıştır ve 3 Kasım 1839’da Tanzimat Fermanı ilan edilmiştir. Bu ferman ile yönetim, adalet, maliye, askerlik alanlarında Batılı anlamda değişiklikler gerçekleştirilmiştir. Tanzimat Fermanı’nın ilânıyla beraber başlayan bu yöneliş edebiyata da aksetmiştir. Tanzimat edebiyatı (1860-1896) 1860’ta yayınlanmaya başlayan Tercüman-ı Ahval ile başlamıştır.
- Lâle Devri, elçilikler, Fransız İhtilâli, Tanzimat Fermanı, Islahat Fermanı, eğitim ve öğretim, konaklar, çeviri, gazete gibi temel unsurlar; Türk edebiyatı tarihinde yeni bir edebiyatın ortaya çıkışına zemin hazırlamıştır.
- Yeni Türk edebiyatının oluşumu, edebiyatın kendi iç sorunlarının yanı sıra tarihsel, sosyal ve kültürel birçok etkenin karmaşık etkileşme sürecinde gerçekleşmiştir.
- Batıdan alınan şeylerin çok defa rastlantısal olduğu izlenimi veren çalışmalar yapılmıştır. Aynı şekilde edebî geleneği oluşturan gerek divan şiirinden ve gerekse halk edebiyatından ne şekilde yararlanılabileceği konusundaki tereddütlü yaklaşımlar, uzun süre yeni Türk edebiyatının besleneceği kaynaklar konusunu bir sorun haline dönüştürmüştür.
- Kısacası örnek ana model; Batı edebiyatları olmakla birlikte sürekli tartışmalar, karşı çıkışlar arasında yeni Türk edebiyatı sanatçıları, divan ve halk edebiyatı geleneğinden yararlanmaktan geri kalmamışlardır. Böylece kendine özgü bir yeni edebiyat ortaya çıkmıştır.
TANZİMAT EDEBİYATINDA ŞİİR
Tanzimat Dönemi’nde Şiir
Şekil yönünden divan edebiyatının etkisinden kurtulamayan şiir, Fransızcadan yapılan çevirilerle kabuğunu kırmaya başlamıştır. Tanzimat sonrası Türk edebiyatında şiirde yeni şekiller deneme konusunda da öne çıkan şahsiyet Şinasi olmuştur. Şair; Lamartine’in Meditations’undan çevirdiği “kıta” larda ve, İlâhî, Münâcaat, Eşşek ile Tilki Hikâyesi, Arz-ı Muhabbet gibi manzumelerinde yeni şekil denemelerine girişmiştir.
Şinasi, klâsik nazım şekillerinde bazı oynamalar yapmıştır: Üç kasidesinde, “nesib” ve “girizgâh”ı kaldırıp doğrudan “medhiye”ye geçmiştir. Bir kasidesinde de “mesnevi” tarzını kullanmıştır.
Ethem Pertev Paşa’nın Victor Hugo’dan yaptığı Tıfl-ı Naim çevirisi, Batı’dan Türk edebiyatına geçen, önce İtalyan edebiyatında kullanılıp sekiz mısralı nazım şekli olan ilk ottavarima çevirisi olmuştur. Bu nazım şeklini daha sonra, başta Makber olmak üzere döneminin sanatçıları içinde en çok kullanan Abdülhak Hamit olmuştur.
Parça güzelliğinden bütün güzelliğine geçilmiştir.
Aruz vezniyle birlikte hece vezni de kullanılmıştır.
Sanatçılar, aruzun klâsik yapısını da zorlamaya başlamıştır.
Tanzimat edebiyatında kafiye eski önemini kaybetmiş ve kafiyesiz şiirler yazılmıştır. Klasik kafiye anlayışındaki bu kırılma, daha sonra kafiye göz için mi olmalı yoksa kulak için mi boyutuna gelmiştir.
Şiirde içerik alabildiğine genişlemiştir: İnsanın iç alemiyle dış dünya bütün gerçekçiliğiyle şiire girmiştir. Recaizâde Ekrem; Takdir-i Elhan’da, “Zerrâttan şumüsa kadar her güzel şey şiirdir” demiştir. Hürriyet, eşitlik, adalet, vatan, millet, irade, kanun, medeniyet, medeniyet resülü, reis-i cumhur, adl ü hak, ehl-i cehl ve ahali-i fazl, varlık—yokluk, yirminci asır gibi kavramlar özellikle Şinasi, Namık Kemal, Akif Paşa, Sadullah Paşa gibi aydınların kullanımlarıyla kamuoyuna mal edilmeye çalışılmıştır.
Tanzimat Dönemi şiiri temalar bakımından birlik göstermemiştir: Şinasi klâsik; Namık Kemal romantik, Ziya Paşa felsefî yaklaşımları ile ön plana çıkarken diğerleri daha çok “küçük ve günlük hassasiyetler’i şiirlerine taşımıştır.
Şiiri, halk diline yaklaştırma çabalarında başarılı olamamışlardır.
Şinasi, zaman zaman şiirlerin altına “lisan-ı avam üzre” (halk diliyle), “safi Türkçe” (yalın Türkçe) alt başlıklarını koymuştur. Bu alt başlıklardaki tutum, Şinasi’nin şiirlerine somut olarak yansımıştır.
Avrupaî anlamda yokluk düşüncesini Türk edebiyatında Adem Kasidesi isimli şiirinde ilk defa işleyen Akif Paşa olmuştur. Bu tema, daha sonra, Ziya Paşa ve Abdülhak Hamit’i de etkilemiştir.
Tanzimat edebiyatı sanatçıları her şeyden önce şiirin konusunu ve anlatımını değiştirmişlerdir.
Namık Kemal Lisan-i Osmani’nin Edebiyatı Hakkında Bazı Mülahazatı Şamildir isimli uzun makalesinde şiirin, fikrin gelişmesine ve halkın eğitilmesine olan büyük hizmetinden söz etmiştir.
Divan şiirinin nazım şekilleri aynen kullanılmıştır (Gazel, kaside, terk i bent, murabba… gibi şekiller).
Şiirin konusu değişim , aşk, hasret, ayrılık gibi kişisel konular bir yana bırakılmış; eşitlik, özgürlük, adalet, hukuk gibi toplumsal konulara önem verilmişitir. Ancak bu daha çok I. Tanzimatçılar denen Şinasi, Ziya Paşa, Namık Kemal gibi sanatçılarda görülmüştür. II. Tanzimatçılar denen Recaizade Mahmut Ekrem, Abdulhak Hamit, Sami Paşazâde Sezai’de ise kişisel konular yeniden ele alınmıştır.
TANZİMAT EDEBİYATINDA ROMAN – HİKAYE
Tanzimat Döneminde Hikâye ve Roman
Tanzimat’a kadar duygularını, düşüncelerini, hayallerini daha çok şiirle dile getiren, hatta düzyazıda bile se i kullanımlarla süse kaçan Türk edebiyatçıları; roman ve hikâyeyi taklitler ve çeviriler sayesinde 1870’li yıllardan sonra fark etmeye başlamıştır.
Eski Türk edebiyatında roman ve hikâyenin yerine destan, halk hikâyeleri, mesnevi gibi türler almıştır.
Batı tarzında hikâye ve romanın ortaya çıkışına kadar ara dönem eserleri diyebileceğimiz roman müjdeleyen eserlerle karşılaşırız ki bunlar, nesir türünü geliştirmeleri ve az da olsa zenginleştirmeleri bakımından Tanzimat sonrası Türk edebiyatı açısından önemlidir. Bu eserlerin akla ilk gelenleri şunlardır:
Giritli Aziz Efendi tarafından yazılan Muhayyelâl, T. Abdi tarafından yazılan Sergüzeşt-i Kalyopi, Emin Nihat Bey’in yazdığı Müsameretnâme, Ahmet Mithat Efendi tarafından yazılan Kıssadan Hisse’dir. Bu eserlerden ve Ermeni harfleriyle basılmış birkaç hikâyeden sonra (Mesela, Vartan Paşa’nın Akabi Hikâyesi ile Evangelios Misaidilis’in Temaşa-i Dünya’sı) ilk Türk romanı yazılacaktır.
Türk edebiyatında öykü ve roman alanındaki yerli ürünler, Ahmet Mithat’ın 1870’te basılan Kıssadan Hisse ve Lefaif-i Rivayat adlı öykü kitapları ile verilmeye başlanmıştır.
Türk romancılığında bu işi bir meslek olarak benimseyen ve yazdığı 60’a yakın hikâye ve roman kitabıyla rüştünü ispat eden Ahmet Mithat Efendi meslekî bağlamda ilk romancımız olmuştur.
Ahmet Mithat Efendi tarafından yine 1870’te yazılan Letâif-i Rivayet, Avrupa tarzı Türk hikâyeciliğinin başlangıcı olarak kabul edilmiştir.
Ahmet Mithat Efendi’nin Bahtiyarlık (1885) ile Nabizâde Nazım’ın Karabibik (1890) adlı eserleriyle köy ve dolayısıyla Anadolu hayatı edebiyatta tema olarak işlenmeye başlanmıştır.
Tanzimat döneminde çeviri eserler için söz konusu olan dil ve ahlak sorunları, yerli eserlerin de başlıca sorunları olmuştur.
Namık Kemal, Celal Mukaddimesi’nde romanla ilgili görüşlerini de aktarmıştır.
TANZİMAT EDEBİYATINDA TİYATRO
Tiyatro
Batı tam tiyatro bizde Tanzimat sonrası Türk edebiyatında görülmeye başlandı.
Batı tarzı tiyatronun kendi mantığı içinde bizim yabancısı olduğumuz birçok olmazsa olmazları vardır. Bunlar; tiyatro binası, erkek ve özellikle kadın tiyatro sanatçısı, yazılı tiyatro metni veya senaryosudur. Bu türe ilgi duyan seyirci faktör’ ü de bunlara ekleyebiliriz.
Tanzimat Dönemi Türk edebiyatında tiyatro bahsiyle ilgili ilk teorik yazılardan biri Namık Kemal’e aittir. “Tiyatro” başlığını taşıyan bu yazısında Namık Kemal, bu türün, taklit yoluyla insanları eğlendirerek eğitmesi üzerinde durmuştur.
Tanzimat Dönemi Türk Tiyatrosunun Genel Özellikleri
- Tanzimat edebiyatı ile edebiyatımıza giren tiyatro, tıpkı Tanzimat romanında olduğu gibi tarihî ve sosyal konuları işlemiştir.
- Bu dönem tiyatro çalışmaları telif, tercüme ve adaptasyon olmak üzere üç grupta toplanabilir.
- Daha ziyade komedi türünde eserler yazılmış ve oynanmıştır.
- Tiyatro eserlerinde üç birlik kuralına uyulmuştur. Ancak
- Tanzimat’ın ikinci dönem yazarlarından olan Abdülhak Hamit’in tiyatroları bu yargının dışında kalmıştır.
- Tiyatro eserlerinde iyiler çok iyi, kötüler çok kötüdür. Eserler, öğütle bitmiş. İyiler ödüllendirilmiş, kötüler cezalandırılmıştır.
- Bu dönem tiyatrosu Batı tiyatrosunun etkisi altındadır. Özellikle Shakespeare ve Moliere, tiyatro yazarlarımızın taklit ettikleri büyük ustalardır.
- Tanzimat tiyatrosu birinci dönemde oynanmak için, ikinci dönemde okunmak için yazılır.