I. AD AKTARMASI (MECAZI MÜRSEL/DÜZ DEĞİŞMECE)
Benzetme amacı olmadan bir sözün başka bir söz yerine kullanılmasına “ad aktarması” denir.
Ad aktarması yapılan sözcük gerçek anlamını yitirir.
Ad aktarmasında sözcük kendisiyle ilgili başka bir kavramın yerine geçer.
Ad aktarmasında sözcük, başka sözcük yerine kullanılırken benzetme amacı güdülmez.
Ad aktarmasında birbirinin yerine kullanılan sözcükler arasında “sanatçı-eser , parça-bütün , iç-dış , yer—insan , sebep-sonuç , genel—özel” gibi çeşitli anlam ilişkileri vardır.
II. DOLAYLAMA
Bir sözcükle anlatılabilecek bir kavramın birden çok sözcükle anlatılmasına “dolaylama” denir.
Dolaylamada anlatılan varlıkların söz konusu özellikleri herkesçe bilinir.
Dolaylamada çoğunlukla mecazlı anlatım benimsenir.
III. GÜZEL ADLANDIRMA
Kimi varlıklardan, nesnelerden bahsedilirken doğacak korku, iğrenme, ürkme gibi duygu ve çağrışımların engellenmesi için yapılan bir değiştirmedir.
Güzel adlandırmada sözcükler mecaz anlam kazanır.
“Ölüm” sözcüğü yerine kullanılan “rahmete kavuşmak”, “sizlere ömür”, “Hakk’a yürümek”, “dünyasını değiştirmek” ifadeleri birer güzel adlandırma örneğidir.
IV. DUYU AKTARMASI
Bir duyuya ilişkin bir kavramın veya özelliğin başka bir duyuya aktarılmasına verilen addır.
Duyu aktarması yapılan sözcük mecaz anlam kazanır.
“Tatlı dillim, güler yüzlüm, ey ceylan gözlüm!” dizesinde “tatlı dillim” ifadesinde tatmayla ilgili bir sözcük olan “tatlı” sözcüğü işitmeyle ilgili olan “dil” sözcüğüyle birlikte kullanılarak duyular arası aktarma yapılmıştır.
V. İNSANDAN DOĞAYA AKTARMA
İnsana ait özelliklerin ya da organ adlarının doğaya aktarılmasıdır.
Edebiyatta “teşhis” olarak adlandırılan kişileştirmenin olduğu her yerde “insandan doğaya aktarma” vardır.
“Dağlar, omuz omuza yaslanan dağlar / Sular kararınca paslanan dağlar” dizelerinde insana ait bir özellik olan “omuz omuza yaslanmak” ifadesi insan dışı bir varlık olan “dağlar” ile ilgili olarak kullanıldığı için insandan doğaya aktarma yapılmıştır.
VI. DOĞADAN İNSANA AKTARMA
Doğadaki varlıkların ya da varlıklara ait özelliklerin insan için kullanılmasıdır.
“Bir hilal uğruna ya Rab ne güneşler batıyor.” dizesinde insan dışı bir kavram olan “güneş” sözcüğü insan yerine kullanılarak doğadan insana aktarma yapılmıştır.
– “Dalgalandım da duruldum / Koştum ardından yoruldum” dizelerinde “deniz”e ait özellikler olan “dalgalanmak” ve “durulmak” sözcükleri insan için kullanılarak doğadan insana aktarma yapılmıştır.
VII. KiNAYE (DEĞİNMECE)
Bir sözün hem ..gerçek. hem de mecaz anlamını kastedecek şekilde kullanılmasıdır.
Kinayede asıl maksat, sözün mecaz anlamıdır.
“Alçaklarda otur, gözet kendini / Kati yükseklerden uçucu olma” dizelerinde “alçaklarda oturmak” sözü hem gerçek hem de “alçakgönüllü” mecaz anlamıyla kullanılarak kinaye yapılmıştır.
Birçok “”atasözü”” ve deyimde kinayeli kullanım vardır.
Ateş olmayan yerden duman çıkmaz.
Gül, dikensiz olmaz.
Yalnız taş duvar olmaz.
Tariz, kinayeyle çok benzeşen bir sanattır, tarizi kinaye sanatı ile karıştırmamak lazımdır. Halk arasında tarize yanlış olarak “kinaye” denilir. Kinayede söz gerçek ve mecaz anlamlarıyla değerlendirilebilir ama kastedilen, sözün mecaz anlamıdır. Tarizde sözün gerçek ve mecaz anlamı değil, zıt anlamı kastedilir. Tariz, “kinayeli söyleyiş” ifadesi ile de karşılanmaktadır.
VIII. BENZETME
Şiirde ya da düz yazıda aralarında türlü yönlerden ilgi bulunan iki şeyden, benzerlik bakımından güçsüz durumda olanla nitelikçe daha üstün olanı karşılaştırıp anlatma sanatıdır.
Benzetme, edebiyatta “teşbih” olarak adlandırılır.
Tam bir benzetmede “benzeyen”, “kendisine benzetilen”, “benzetme yönü” ve “benzetme edatı” olmak üzere dört unsur vardır.
Aşağıdaki dizelerde tam benzetme yapılmıştır:
Ben çiçek gibi taşımıyorum göğsümde aşkı.
Ben aşkı göğsümde kurşun gibi taşıyorum.
IX. SOMUTLAŞTIRMA
Soyu kavramlar, anlatılması zor olduğundan bazen benzetme yoluyla bazen de deyimler aracılığıyla somut sözcüklerle ifade edilir. Buna “somutlaştırma” adı verilir.
“Düşüncelerimi çürütmek için bu kadar zorlama kendini.” cümlesinde soyut bir sözcük olan “düşünce” sözcüğü somut bir sözcük olan “çürütmek” sözcüğüyle anlatılarak somutlaştırma yapılmıştır.
X. ANLAM GENİŞLEMESİ
Bir sözcüğün eski anlamları yanında yeni anlamlar kazanmasıdır, dar bir anlamdan geniş anlamlara geçmesidir. Yıldız eskiden sadece “gök cismi” için kullanılırken şimdi “star, film oyuncusu” için kullanıldığı için anlam genişlemesine uğramıştır.
Anlam genişlemesi, çok anlamlılık kazandırma yollarından biridir.
XI. ANLAM DARALMASI
Anlamlı bir kelimenin zaman içerisinde sınırlı bir kapsam içermeye başlaması ya da genel bir anlamdan dar bir anlama geçiş yoluyla değişmesine anlam daralması denir.
Davar (tavaf) kelimesi Uygur Türkçesine ait metinlerde ve Divanü Lügati’t-Türk’te “mal, zenginlik, servet” anlamlarında kullanılırken günümüz Türkçesinde “koyun ve keçinin ortak adı” olarak kullanılmaktadır. Davar kelimesi bazı ağızlarda ise “büyükbaş hayvan” anlamıyla kullanılmaktadır.
XII. ANLAM İYİLEŞMESİ
Kötü bir anlam taşıyan sözcüğün zamanla bu anlamı yitirip iyi bir anlam taşır hale gelmesidir. Yani, anlam iyileşmesi, anlam kötüleşmesinin tersidir.
Yavuz kelimesi Divanü Lügati’t-Türk’te “kötü, fena, perişan, yüzsüz” anlamlarına gelirken daha sonra “iyi, güçlü, güzel” anlamlarında kullanılmıştır.
XIII. ANLAM KÖTÜLEŞMESİ
Sözcüğün taşıdığı iyi anlamı yitirerek kötü bir anlama bürünmesidir.
İşçi kelimesinin eş anlamlısı olan amele kelimesi, 1960’lara değin dilimizde yadırganmadan kullanılmış ancak “işçi” kelimesi yaygınlaşınca “amele” kelimesi, aşağılayıcı bir niteliğe bürünmüştür.