Sömürgecilik ve Etkileri 11.Sınıf Tarih
Sömürgecilik; Avrupalı devletlerin kendi sınırları dışındaki bölgelerin ve ülkelerin yer altı ve yer üslü kaynaklarını kendi çıkarları doğrultusunda kullandıkları bir süreci ifade etmektedir.
Sömürgecilik, coğrafi keşiflerle başlayan bir süreçtir. Avrupa kıtasında birbirleriyle sürekli savaş hâlindeki devletler büyümek, zenginleşmek ve daha güçlü olmak için yeni kaynaklar bulmak amacıyla önce Amerika kıtası ile Uzak Doğu’ya yöneldiler. Osmanlı İmparatorluğu’nun güç kaybetmeye başladığı dönemde ise, yeni topraklar arayışında olan bu Avrupa devletleri Afrika ile ilgilenmeye başladılar. Böylece, Amerika, Hindistan, Uzak Doğu’da olduğu gibi Afrika’nın pek çok yerinde büyük ekonomik çıkarların söz konusu olduğu bir paylaşım mücadelesi başladı.
Avrupa ülkeleri içinde XV. ve XVI. yüzyıllarda Hindistan ve Cava’ya kadar giderek sömürgecilik faaliyetlerine ilk başlayan ülke Portekiz ve hemen ardından İspanya gelmektedir. Daha sonra Fransa, İngiltere ve Hollanda bunları takip etmiştir.
XV. yüzyıldan itibaren sömürgeciliğin etkisi altına giren Afrika’da yaşayan yerel halk, bu dönemden itibaren Avrupalı devletler tarafından köle olarak kullanılmış ve Avrupalıların, bir gelir kapısı olarak baktıkları köle ticareti bölge insanının hayatını alt üst etmiştir. Sömürgeciliğin, bölge insanı üzerindeki en olumsuz etkilerinden birisi olan kölelik müessesesi, uzun yıllar boyu kıta insanının, bir eşya gibi ticaretinin yapılması, insanların eziyetler çekmesine, özgür yaşam haklarından mahrum kalmalarına neden olmuştur. Bu durum insan hakları ihlallerine yol açmıştır. Köleler karın tokluğuna efendilerinin tarla ve tabanında çalışan en ucuz işgücüydü. Kölelerin hiçbir hakları yoktu. Tarımda makineleşmenin ortaya çıkması sonucu kölelik sistemi önemini yitirmiş ve XIX. yüzyılın ikinci yarısından sonra köleci anlayış tarihe karışmıştır.
Sömürülen ülkeler doğal kaynaklar bakımından zengin olmalarına rağmen uzunca bir süre Avrupalı güçler tarafından sömürüldükleri için, sahip oldukları doğal kaynaklar bölge halkı tarafından kullanılamamıştır. Bu durumun doğal sonucu olarak sömürülen ülkeler sanayileşmeyi başaramamış, yurt içi sermaye dolaşımını sağlayamamış ve bununla birlikte eğitim ve sağlık gibi temel sektörlere de yatırım yapamamıştır.
Sanayi Devrimi ile ham madde arayışına giren Avrupa ülkeleri sömürgelerine akın etmiş ve zenginliklerini sömürmüşlerdir.
Bölgenin doğal kaynaklarını sömüren “Modern Avrupalılar”, günümüzde sömürge insanının içinde bulunduğu yoksulluğun temel nedenini oluşturmuşlardır.
Avrupalı devletler sanayileri için gerekli olan ham maddeleri sömürge ülkelerinden çok ucuza mal etmişler, bu ham maddeleri fabrikalarında işleyerek mamul madde haline getirip yine sömürge ülkelerine satmışlar yani onları pazar olarak kullanmışlardır.
Coğrafi Keşifler’le birlikte bölgeyi tanımaya başlayan ve bölgeye yönelik faaliyetler de bulunan Avrupa devletleri, sadece doğal kaynakları sömürüp, insanları köle olarak kullanmamış aynı zaman da gittikleri bölgelere kendi kültürlerini ve dinlerini de götürmüşlerdir.
Bu sayede bir çeşit asimilasyon (bir topluluğun zaman içinde milli benliğini yitirip yabancı bir kimliğe bürünmesi) yaparak bölge halkının kendilerine bağlı hale gelmesini sağlamaya çalışmış ve uzun vade de sömürme planları yapmışlardır.
Sömürge halkları yüzyıllar süren asimile politikaları sonucu kendi dinlerini ve dillerini unutarak Avrupalı devletlerin inancını kabul etmiş ve dilini benimsemiştir.
Avrupa ülkeleri Hindistan, Afrika ve Amerika halklarını medeniyetle tanıştırmanın karşılığını insan ticareti, altın, gümüş, elmas, petrol, vb. olarak fazlasıyla almışlardır.
Fransız İhtilali kavramlarının (eşitlik, özgürlük vb.) yayılması, eğitim alan insanların sayısının artması, eğitim seviyesinin yükselmesi, insanların farklı fikirleri tartışmaya başlaması, devletlerdeki kutuplaşmaların daha dengeli ve daha keskin çizgilerle belirlenmesi, bunun akabinde güçlerin dengelenmesiyle II. Dünya Savaşı sonrası özellikle sömürgelerin pek çoğu için bağımsızlıklarına kavuştukları bir dönem olmuştur.