Sindirim Sistemi Rahatsızlıkları konu anlatımı video 11. sınıf biyoloji
Sindirim Sistemi Rahatsızlıkları video 11. sınıf Hocalara Geldik
Besinlerin hücreler tarafından kullanılabilir hâle gelmesi için sindirim sisteminde yer alan organların sağlıklı olması gerekir. Sindirim sisteminin sağlıklı yapısını korumak için besinler iyice çiğnenmelidir. Çok sıcak ya da çok soğuk besin tüketmekten, yemekten sonra yoğun fiziksel hareketler yapmaktan kaçınılmalıdır. Bunlara dikkat edilmezse reflü, gastrit, ülser, hemoroit gibi sindirim sistemi rahatsızlıkları ortaya çıkabilir.
Reflü: Mide ile yemek borusu arasındaki sfinkter kaslarının görevini yapamamasından mide içeriğinin (asidinin) yemek borusuna geri kaçışıdır (Görsel 1.3.11). Ağza gıdaların ve acı suyun gelmesi, genellikle yemek yenildikten sonra olur. Çikolata, alkol, baharatlı ve yağlı gıdalar tüketildiğinde şikâyetler artar. Reflü yemek borusu, mide ve bağırsak sistemi dışındaki sistemlerde de sıkıntılara yol açabilir. Öksürüğe, ses kısıklığına, diş çürüğüne ve boğaz ağrısına neden olabilir.
Gastrit: Gastrit her yaşta görülebilen çok yaygın bir hastalıktır. Midenin iç kısmında yer alan mukoza tabakasının iltihaplanması sonucunda görülür. Yemekten sonra ortaya çıkan bulantı, tiksinme gibi durumlar gastrit sorunu olan kişilerin ortak şikâyetleri arasındadır. Önlem alınmamış ve ilerlemiş gastrit zamanla ülsere hatta kanser oluşumuna yol açabilir. Çevresel etkenler ve beslenme, hastalığın gelişmesinde önemli rol oynamaktadır. Gastrit; tütün ve tütün mamulleri içen, aşırı yağlı besinlerle beslenen, tütsülenmiş gıda tüketen ve fazla alkol alan kişilerde diğer kişilere oranla daha sık görülmektedir.
Ülser: Mide veya onikiparmak bağırsağının sindirim sıvıları tarafından zarar görmesi sonucu meydana gelen yara oluşumudur (Görsel 1.3.12). Bu rahatsızlığın ağrısı şiddetlidir. Ağrıların sıklığı sonbaharda ve ilkbaharda artar. Ülserli hastalarda bulantı, kusma, iştahsızlık ve kilo kaybı gözlenir. En büyük neden Helicobacter pylori (Helikobakter pilori) adlı bir mikroorganizmadır. Diğer nedenler arasında genetik yatkınlık, yoğun stres, kortizon türü ilaç kullanımı, tütün ve tütün mamulleri, alkol, aşırı kahve tüketimi ve çevre kirliliği sayılabilir.
Hemoroit: Makat bölgesinde toplardamar genişlemesiyle oluşan bir rahatsızlıktır. Fazla alkol tüketimi, baharatlı ve
acılı yiyecekler, aşırı yeme hemoroide neden olabilir. Makatta kanama ve iltihap bu rahatsızlığın en yaygın
belirtileridir. Kanama sonucu kişide kansızlık ortaya çıkabilir.
Kabızlık: Bağırsak hareketlerinin yavaşlaması ya da dışkılamanın ertelenmesi gibi nedenlerle kalın bağırsakta uzun süre kalan dışkı suyunu iyice kaybeder. Dışkının çıkmasına uygun durumun yitirilmesi kabızlığa neden olur. Yetersiz su alımı, lifli besinlerin yetersiz tüketilmesi, ülser ve kolon spazmı kabızlığa neden olabilir. Kabızlığı önlemenin en kolay yolu bol su içmek ve meyveler başta olmak üzere çeşitli lifli gıdalar tüketmektir. Lifli besinler su tuttuğu için dışkının sulu kalmasını sağlayarak kabızlığı önler.
İshal: Bağırsak hareketlerinin hızlı oluşu suyun, besinlerin ve elektrolitlerin yeterince emilmeden dışkıyla atılmasına neden olur. İshal adı verilen sulu dışkılamada emilmeden hızla kaybedilen suyun ve elektrolitlerin yerine konulması önemlidir. Uzun süren vakalarda ciddi sonuçlar ortaya çıkabilir. İshal, çocuklarda dikkat edilmesi gereken bir durumdur. Çeşitli mikroorganizmaların etkileri sonucu ishal ortaya çıkmışsa doktor kontrolünde tedavisi gereklidir.
SİNDİRİM SİSTEMİNİN SAĞLIKLI YAPISININ KORUNMASI
Sağlıklı sindirim sistemine sahip olabilmek için yeterli ve dengeli beslenmeye dikkat edilmeli, fast food tüketmekten kaçınılmalı, kafeinli ve asitli içeceklerden, tütün ve tütün mamullerinden, alkolden uzak durulmalıdır. Aşırı yağlı ve aşırı şekerli yiyecek tüketilmemesi gerekir. Diş ve ağız temizliğine dikkat edilmelidir. Besinler iyi çiğnenmeli, yeterince su içilmeli, taze meyve ve sebze gibi lifli gıdalar tüketilmelidir. Stres ve üzüntüden uzak durmak, her hastalıkta olduğu gibi sindirim sisteminin sağlıklı yapısının korunmasında da en önemli etkendir. Yeterli ve dengeli beslenmenin yanı sıra fiziksel etkinlik ve egzersiz de bireyin fiziksel ve zihinsel performansını olumlu yönde etkiler. Fiziksel etkinlik gün içinde yapılan her türlü hareketi içerirken egzersiz ise planlı, tempolu ve düzenli hareketler bütünüdür. Düzenli yapılan egzersiz, sağlıklı vücut ağırlığının sürdürülmesini sağlar. Aynı zamanda kronik hastalıklara yakalanma riskini de azaltır. Yürümek, koşmak, yüzmek, bisiklete binmek gibi fiziksel etkinlikler enerji gereksinimini yağlardan sağlayarak metabolizmayı hızlandırır ve kilo alımını önler (Görsel 1.3.13). Böylece obezitenin de önüne geçilebilir. Birçok ülkede fiziksel etkinlik düzeyi besin tüketiminden daha fazla düşüş göstermiş, bu nedenle düşük düzeyde fiziksel etkinliğin obezite için önemli bir etken olduğu sonucuna varılmıştır. Önemli bir sağlık sorunu olan obezite giderek artmakta ve koroner kalp hastalığına, diyabete ve felce neden olmaktadır. Kilo kaybının enerji sınırlaması ve fiziksel aktivitenin artırılmasıyla sağlanması daha kolay ve etkilidir. Kandaki yüksek kolesterol ve trigliserit düzeyini etkileyerek damar hastalıkları riskini azaltır. Düzenli fiziksel etkinlik, insülinün kontrolünü sağlayarak kan şekerinin düzenlenmesine yardımcı olur. Vücudun su, tuz, mineral kullanımının dengelenmesini de sağlar. Günümüzde tüketicilerin hazır gıdalara taleplerinin artması, bedensel etkinliklerin azalması ve yanlış beslenilmesi sonucu obezite, diyabet, bağırsak ve sindirim sistemi rahatsızlıkları artış göstermiştir. İnsanda ince bağırsakta sindirilmemesine rağmen kalın bağırsakta tamamen veya kısmen fermente olan bitkilerin yenilebilir kısımlarına diyet lif denir. Özellikle tahıllarda, meyve ve sebzelerde, sebze ve meyvelerin kabuk, zar, sap, çekirdek gibi sindirilemeyen katı kısımlarında bulunur (Görsel 1.3.14). Diyet lif, son yıllarda giderek önemi artan, düşük enerji değerine sahip diyet ürünlerinin temel bileşenini oluşturur. Diyet lif bileşenleri kalın bağırsak fonksiyonlarını düzenler. Kabızlığa, hemoroide, kolon kanserine, şişmanlığa, diyabete ve kalp damar hastalıklarına karşı koruyucudur. Organik gıdalar; yapay gübrelerin, böcek ilaçlarının, yabani ot ve mantar öldürücü ilaçların, hormonların, antibiyotiklerin, koruyucuların, renklendiricilerin ve kimyasal maddelerin kullanılmadığı bitkisel ve hayvansal gıdalardır (Görsel 1.3.15). Tüm dünyada organik gıda üretiminde ve tüketiminde önemli oranda artış görülür. Organik gıdalar doğal olduğu için sağlıklı gıdalardır. Katkı maddesi bulundurmadığından ve genetiğine müdahale edilmediğinden sindirim sistemi ve diğer sistemlerin sağlıklı yapısının korunmasında etkilidir.