Osmanlı Devleti’nde Modern Orduya Geçiş ve Zorunlu Askerlik 11.Sınıf
OSMANLI DEVLETİ’NDE MODERN ORDUYA GEÇİŞ VE ZORUNLU ASKERLİK
Milli ordu düşüncesi, Fransız İhtilali’nden sonra Fransa’da fiilen uygulamaya konulmuştur. Kitlelerin topluca askere alınmasını öngören kanun 23 Ağustos 1793’te Milli Konvansiyon‘da kabul edildi. Bu kanuna göre bütün vatandaşlar asker sayılıyordu. Bunu 1798’de Jean-Baptiste Jourdan tarafından hazırlanan “Jourdan Kanunu” takip etti. Böylece Fransa’da zorunlu askerlik uygulamaya konulmuş oldu. Kısa zamanda Fransa büyük bir ordu kurmayı başardı. Fransa’dan kısa bir süre sonra İsveç, Norveç, Prusya, İspanya ve Danimarka aynı ordu modelini benimsedi. Fransız İhtilali yalnızca ulus-devlet yapısını ortaya çıkarmamış, her vatandaşa askerlik yükümlülüğü getirilerek hanedan ordularına son verilmiş ve yerini milli ordular almıştır.
Zorunlu askerlik yoluyla mili orduların kurulması ulus-devlet oluşumuna katkı sağlamıştır. Zorunlu askerlik sistemine dayanan milli ordular sayesinde Avrupalı devletler müthiş bir saldırı gücü kazanırken halkın her kesimine ulaşarak onları şekillendirme imkanına da kavuşmuşlardı. Milli ordular ulus-devletin kurulmasına ve sonrasında da korunmasına hizmet ederken merkezi otoritenin de gücünü ülkenin her yerinde hissettiriyordu. Zorunlu askerlikle birlikte vatandaşlık kavramı belirginleşmiş ve ulus—devletin vatandaş kimliği ortaya çıkmıştır.
Osmanlı ordusundaki başıbozukluğu ortadan kaldırmak ve Avrupa tarzında yeni bir ordu kurmak üzere gerçekleştirilen ilk girişim Osmanlı tarihinde III. Selim dönemine rastlar. 1806 yılında “Nizam-ı Cedit” (Yeni Düzen) adıyla kurulan bu ordu çok uzun süreli olmamış, yeniçerilerin baskısı sonucu 1807 yılında kaldırılmıştır. III. Selim’den sonra tahta geçen II. Mahmut Yeniçeri Ocağı’nı ıslah etmeye çalışmış, Avrupa usulüne göre eğitim ve talim yapan “Sekban-Cedit” ocağını kurmuştur. Yeniçeri isyanı sonrası bu ocak kaldırılmış, bunun üzerine II. Mahmut Yeniçeri ocağından aldığı askerlerle Avrupa usulüne göre eğitim ve talim yapan “Eşkinci Ocağı” nı kurmuştur. Yeniçeriler bu düzenlemeye de karşı çıkınca halkın desteğini arkasına alan II. Mahmut, 1826 yılında Yeniçeri Ocağı’nı kaldırdı. Bu olaya Osmanlı tarihinde “Vaka-yı Hayriye” (Hayırlı Olay) denir.
Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılmasından sonra 1826 yılında “Asâkîr-i Mansure-i Muhammediyye” (Peygamberin Yardımcı Askerleri) adlı bir ordu kuruldu. Avrupa tarzında kurulan bu ordu için Prusya’dan piyade, süvari ve topçu subaylar ile askeri uzmanlar getirtildi. Bu dönemde Harp Okulu ve Askeri Tıp Okulu açıldı. Modern askeri usulleri öğrenmek amacıyla Avrupa’ya öğrenci gönderildi. Bu yeni ordunun asker ihtiyacı Müslüman halktan karşılanmıştır. Bu orduda görevli askerler devletten maaş alıyordu. Mecburi hizmet süresi 12 yıldı. 1834’te “Redif-i Mansure-i Muhammediyye” adıyla yedek bir ordu kuruldu. Bu ordunun görevi taşrada asayiş ve güvenliği sağlamaktı.
Mısır Valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın zorunlu askerlik sistemine dayalı düzenli Mısır Ordusunun başarıları Osmanlı Devleti’ni de zorunlu askerliğe yönlendirmiştir. 1839 yılında ilan edilen Tanzimat Fermanı’yla “askerlik hizmetinin tüm halkın vatan borcu olduğu” belirtildi. Böylece, Avrupa’da uygulanmakta olan mecburi askerlik sistemine geçilmiş oldu. Tanzimat Fermanı’nda geçen “vatan borcu” kavramı köklü bir değişimi ortaya koyuyordu. Osmanlı hanedanına bağlı tebaa anlayışı, yerini “vatandaş” kavramına bırakmıştı.
8 Eylül 1843 tarihinde çıkan “Tensîkat-ı Celile-î Askeriye Kanunu” ile, beş yılı muvazzaf, yedi yılı reditlik olmak üzere 12 yıllık mecburi askerlik süresi getirildi. Daha sonra, 11 Ocak 1846 tarihli “Kanunname-i Askeri” ye ile Osmanlı ordularının asker ihtiyacını karşılamak üzere “Kur’a Sistemine” geçildi. Ancak kuraya dayanan bu mecburi askerlikten İstanbul, Mekke ve Medine halkı, müftüler, hâkimler, imam, hatip, müezzin, şeyh çocukları, medrese öğrencileri vb. gibi pek çok kesime muafiyet tanınmıştı. Kura da ismi çıkanların, kendi yerlerine “bedel-i şahsi” ya da “bedel-i askeri” adıyla bir başkasını vekil olarak göndermesi mümkün olduğu gibi, “bedel-i nakdi” ödemek suretiyle askerlik vazifesini bedeli karşılığı yerine getirmeleri de mümkündü.
1855 yılında çıkarılan bir kararname ile gayrimüslim halkın cizye vergisi ödeyerek askerlikten muaf tutulması uygulamasına son verildi. Bundan böyle gayrimüslim halk da Müslümanlar gibi zorunlu askerliğe tabi kılındı. Ancak gayrimüslim halk askerlik görevini yerine getirmek de istekli değildi. Bunun yerine “bedel—i nakdi” ödeyerek askerlik görevinden muaf olmayı seçtiler.
1870 yılında yapılan ikinci bir düzenlemeyle, Osmanlı ordularında askerlik hizmeti, nizamiye, redif ve müstahfaz şeklinde oluşturuldu. 1909 yılında yapılan bir düzenleme ile askerlikten muaf tutulan İstanbul ve Bilâd—ı Selâse’de (Galata-EyüpÜsküdar) yaşayan halk da zorunlu askerlik kapsamına alındı. Bahsedilen sistem, Birinci Dünya Savaşı’na kadar yürürlükte kaldı. 1914 yılında düzenli ordu ile redif sistemi birleştirildi.
Osmanlı Devleti’nde zorunlu askerlik sistemine dayalı düzenli bir ordunun kurulması önündeki engeller şu şekilde sıralanabilir:
- Osmanlı halkının 1858’de çıkarılan Arazi Kanunnamesi’ne kadar “vatan” anlayışına sahip olmaması.
- Osmanlı ordusundaki köklü değişikliklerin yalnızca padişahın çabasıyla gerçekleştirilebilmesi.
- Değişime her daim karşı çıkan önemli bir çoğunluğa sahip kitlenin varlığı.
- Osmanlı toplumunda Tanzimat Fermanı’na kadar tebaa anlayışından vatandaşlık anlayışına geçilememesi.
- Askere alma sisteminde toplumdaki bazı kesimlere muafiyet getirilmesi.
- “Bedel—i askeri” ya da “bedel-i nakdi” imkanlarının sağlanarak mecburi askerlik hizmetinden kurtulma yollarının açık bırakılması.
- Gayrimüslim ahalinin mecburi askerlik yapmaya direnmesi.