Osmanlı Devleti, Kuruluş Döneminden itibaren Selçuklulardaki Ahi (Lonca) örgütünü sürdürmüştür. Lonca örgütünde üretim yüzyıllar boyunca el tezgâhlarında gerçekleştirilmiştir.
XVIII. yüzyılda Avrupa’da başlayan sanayileşme faaliyetleri Osmanlı Devleti’ni etkilemeye başlamıştır. Kapitülasyonlardan dolayı Avrupa’nın çevre sanayi ürünleri hızla Osmanlı pazarlarına girmiştir. Osmanlı Devleti yerli üretimi koruma ve yerli malların iç pazarda tercih edilmesini sağlama adına
çeşitli faaliyetler gerçekleştirmiştir.
Osmanlı Devleti’nde ilk fabrikalar II. Mahmut Dönemi’nde (1808—1839) savaş sanayisi ile başlamıştır. Bu devirde Sinop, İzmit, İstanbul tersanelerinde buharlı gemiler yapılmış ve bazı ahşap tekneler Londra’ya götürülerek içlerine makineler monte edilmiştir.
Buhar gücüne duyulan gereksinim kömür madenine olan ihtiyacı artmıştır. 1840’lı yıllarda Zonguldak Ereğli Kömür İşletmeleri açılmıştır. II. Mahmut Dönemi’nde kılık kıyafet akımında yenilikler yapılması ve memurlara ceket, pantolon giyme ve fes takma zorunluluklarının getirilmesi dokuma sanayisinin gelişmesini sağlamıştır. Ancak bu gelişmelerin hep devlet eliyle gerçekleştirilmek zorunda kalması ve özel girişimcide sermaye ve bilim-teknik yetersizliklerinin bulunması sanayi atılımlarını olumsuz yönde etkilemiştir. Bundan dolayı üretim Avrupa’dakinin aksine el tezgâhlarında gerçekleştirilmiştir.
Osmanlı Devleti’nde yerli sanayinin gelişmesini engelleyen en büyük sorunlardan biri 1838 Balta Limanı Antlaşması‘ydı. O güne kadar Batılı devletlere verilmiş kapitülasyonların en üst boyutu niteliğindeki bu anlaşmayla İngilizlerin,
- Herhangi bir malı Osmanlı pazarında satabilmeleri
- Yerli tüccarlardan daha fazla vergi ödememeleri
- İç gümrük vergisi ödememeleri kararlaştırılmıştır.
Ayrıca bu antlaşmayla ithalat gümrük vergisi %5, ihracat
gümrük vergisi %12 olarak belirlenmiştir. Bu antlaşmanın da etkisiyle Osmanlı pazarları Avrupa mallarının açık pazarı haline gelmiştir. Yerli üretim, yabancı mallarla baş edememiştir. Çünkü belirli bir maliyetle üretilen Osmanlı malları, iç piyasada ucuz Avrupa mallarına karşı tutunamamıştır. İthalat artmış, ihracat azalmış ve dış ticaret açığı büyümüştür.
Sömürgecilik ve Küresel Kapitalizm
Sanayi İnkılabıyla birlikte seri üretime geçilmesi kapitalizmin de doğuşunu sağlamıştır. Anamalcılık olarak bilinen kapitalizm her şeyin değerinin parayla ölçüldüğü, paraya ve kârlılığa endeksli bir sistemdir. Sanayileşen ülkeler, fabrikaları için ham madde gereksinimi hissetmiş ve yeni sömürge yollarına yönelmiştir. Fabrikalarda ve tarlalarda çalışacak insan gücüne gereksinim artmış, bu da köle ticaretini yaygınlaştırmıştır. Özellikle Afrika ve Güneydoğu Asya’dan Avrupa ve Amerika’ya büyük miktarda insan taşınmış ve bu insanlar çok kötü koşullar altında zorla çalıştırılmıştır. Sömürgeci devletler bu politikalarını kolaylaştırma adına egemenlik kurdukları bölgeye kendi dil, kültür ve inanç sistemini de taşıyarak bir nevi asimilasyon politikası da uygulamışlardır. Sanayileşen devletler, ürettikleri malları özellikle dış pazarda satabilme adına yine siyasi ve askeri güçlerini kullanma yoluna gitmişlerdir.