Orta Doğu, İran hariç olmak üzere, l. Dünya Savaşı’na kadar Osmanlı egemenliği altındaydı. XIX. yüzyılda Osmanlı Devleti’nin askerî ve siyasi gücünün iyice zayıflamasıyla birlikte Orta Doğu toprakları İngiltere, Fransa, Rusya, Almanya ve İtalya arasında rekabet alanı hâline geldi. İngiltere, Fransa ve Rusya l. Dünya Savaşı sırasında yaptıkları gizli antlaşmalarla Orta Doğu’yu paylaştılar.
Orta Doğu’yu Paylaşmaya Yönelik Gizli Antlaşmalar
Mc Mahon (Mac Mohan) Antlaşması (1915)
- İngiltere ile Mekke Şerifi Hüseyin arasında yapılmıştır.
- Şerif Hüseyin’e Arap Devleti Krallığı ve halifelik sözü verilmişti. Buna karşılık Şerif Hüseyin de İngiltere’ye Arap ülkelerindeki ekonomik girişimlerde öncelik tanıyacaktı.
Sykes Picot (Saykıs Pikot) Antlaşması (1916)
- İngiltere, Fransa ve Rusya arasında imzalandı.
- Rusya: Doğu Anadolu, Doğu Karadeniz ve Boğazları; İngiltere: Ürdün, Irak ve Filistin’i; Fransa: Suriye, Lübnan, Adana, Antep, Urfa, Maraş ve Musul’u alacaktı.
1917 İhtilali sonrasında savaştan çekilen Rusya’nın gizli antlaşmaları açıklaması ve Wilson Prensipleri ile ABD’nin gizli antlaşmaları kabul etmeyeceğini belirtmesi, İngiltere ve Fransa’nın Orta Doğu’ya yönelik planlarına zarar verdi. Ancak ABD’nin I. Dünya Savaşı sonrasında tekrar yalnızlık politikasına dönmesi, İngiltere ve Fransa’nın Orta Doğu’da serbestçe hareket etmesini sağladı. I. Dünya Savaşı’ndan sonraki süreçte Orta Doğu’da az gelişmiş ülkeleri, bazı büyük devletlerin vesayetine bırakmak anlamına gelen manda rejimleri kurulmuştur. Böylece İngiltere ve Fransa gibi devletler yeni sömürgeler kazanmışlardır.
San Remo Konferansı (18 – 26 Nisan 1920)
I. Dünya Savaşı’ndan galip ayrılan devletler, Osmanlı topraklarını paylaşmak ve Osmanlı ile yapılacak olan Sevr Antlaşması’nın şartlarını görüşmek üzere İtalya’nın San Remo şehrinde bir araya geldiler.
- Fransa: Suriye ve Lübnan’ı aldı.
- İngiltere: Irak, Filistin ve Ürdün’ü aldı. Daha önceden işgal etmiş olduğu Mısır ve Kıbrıs’ı resmen kendisine bağladı. Filistin’de Yahudilere ulusal bir yurt verilmesini öngören 1917 Balfour Deklarasyonu da antlaşmaya dâhil edildi.
İngiltere ve Orta Doğu
Orta Doğu toprakları, 1869’da Süveyş Kanalı’nın açılması ve XIX. yüzyılın sonlarında bölgede petrol rezervlerinin bulunmasıyla daha da önem kazandı. Almanya’nın Hicaz Demiryolları projesiyle bölgede üstünlük sağlaması, Uzak Doğu’daki sömürgelerine ulaşmada en kısa yol olarak Orta Doğu’yu kullanan İngiltere’yi rahatsız etti.
Arabistan Yarımadası
II. Abdülhamit, Orta Doğu’da milliyetçiliğe bağlı ayaklanmaları önlemek için İslamcılık politikası izlemiş ve Şerif Hüseyin’i İstanbul’da tutmuştur. İttihat ve Terakki yönetiminin İslamcılık politikasını terk etmesi ve Şerif Hüseyin’i Arabistan’a göndermesini çok iyi değerlendiren İngilizler, bağımsızlık vaadiyle Orta Doğu’daki yerel liderleri Osmanlı’ya karşı kışkırttılar. Hicaz Emiri Şerif Hüseyin kendini “Arap Ülkeleri Kralı” ilan ederken oğullarını da Irak ve Ürdün’e tayin etti. Ardından 5 Mart 1924’te halifeliğini ilan ederek bölgede konumunu güçlendirdi. Bu durumdan rahatsız olan Necd Emiri Abdülaziz İbni Suud, Şerif Hüseyin’e savaş açtı. Savaştan galip ayrılan İbni Suud kendini Hicaz ve Necd Kralı ilan etti. İngiltere’nin 1927’de tanıdığı krallık 1932’de Suudi Arabistan Krallığı adını aldı. Suudi Krallığı’nın bir Amerikan şirketine petrol ayrıcalığı vermesiyle birlikte ABD bölgeye girmiş oldu.
Yemen
Arap Yarımadası’nda İngiltere’nin ilgilendiği bir diğer bölge de Yemen’di. Yemenlilerin I. Dünya Savaşı sırasında işgal edilen topraklarını İngilizlerden kurtarmak için başlattıkları mücadeleye İtalyanların yardım etmesi üzerine İngiltere, Yemen’in bağımsızlığını tanımak zorunda kaldı (1934).
Irak
İngiliz sömürge yollarını Akdeniz’den Basra Körfezi’ne kadar birleştiren Irak toprakları, İngiltere için büyük bir öneme sahipti. Irak’ta kendi politikalarını destekleyen bir yönetim kurmak isteyen İngiltere, Şerif Hüseyin’in oğlu Faysal’ı Irak krallığına getirdi. Bu durumu kabul etmeyen Iraklıların başlattığı mücadele, İngiltere’nin 1930’da Irak’a bağımsızlık tanımasına kadar devam etti. 1938’de Irak yönetiminin İngiliz yanlısı Nuri Sait Paşa’nın eline geçmesi, İngiltere’nin Irak üzerindeki egemenliğini sürdürmesini sağladı.
Ürdün
1922’de İngiltere’nin mandası olarak kurulan Ürdün’ün sınırları ve yönetimi Milletler Cemiyetinin kararıyla belirlenmiştir. Ürdün 1946’da bağımsızlığına kavuşmuştur.
Filistin
İngiltere’nin Filistin’de “Yahudi yurdu” kurma çalışmalarının (1917 Balfour Deklarasyonu) Wilson Prensipleri gereğince ABD tarafından da desteklenmesi günümüze kadar devam eden karışıklıklara yol açmıştır.
Mısır
1882’de Mısır’ı işgal eden İngiltere, Osmanlı Devleti’nin I. Dünya Savaşı’na girmesi üzerine bölgeyi topraklarına kattığını açıklamıştır. Wilson Prensiplerinin yayımlanmasıyla bölgede hızlanan milliyetçilik ayaklanmaları, İngiltere’nin 1922’de Mısır’a bağımsızlık tanımasıyla başarıya ulaşmıştır. Ancak İngiltere, Süveyş Kanalı ve Mısır’daki yabancıların haklarını korumayı üzerine alarak Mısır’daki egemenliğini dolaylı olarak sürdürmüştür. Mısır halkı, Süveyş Kanalı koruyuculuğunu bırakması ve Mısır’daki askerlerini geri çekmesi konusunda İngiltere’ye yoğun baskılarda bulundu. Yapılan antlaşmaya göre İngiltere; Mısır’dan çekilecek, Süveyş Kanalı’nda sürekli asker bulunduracak, saldırı hâlinde Mısır’ı koruyacaktı. Böylece İngiltere bölgede nüfuzunu korumuş oldu.
Fransa ve Orta Doğu
Suriye ve Lübnan San Remo Konferansı’nda Fransa’ya bırakılmıştı. Suriye’yi işgal eden Fransa, bölgeyi sıkı bir askerî denetim altına aldı. Topraklarını iki kat artırdığı Lübnan’ı. Suriye’den ayırdı. Fransa’nın bölgeden tamamen çekilmesi 1946 yılında gerçekleşti.