“Nüfus, belli bir yerde ve zamandaki insan sayısıdır. Coğrafyacının nüfusu incelemesindeki amaç, yeryüzündeki insan örtüsünde var olan bölgesel farklılıklardır.” (Trewartha 1969)
- Coğrafyacı nüfusu; nüfusun gelişimini, çeşitli özelliklerin dağılışını, nüfus miktarı ve özelliklerini, nüfusun mekânsal biçimlenmesi ve analizini, göçleri, nüfusun yarattığı sorunları ve bunların çözümüne ilişkin önerileri ortaya koymak için inceler.
- Ülke kalkınmasında isabetli kararların verilebilmesi için eldeki mevcut kaynakların ve insan kaynağının bilinmesi gereklidir.
a) Nüfus Sayımları
Nüfus sayımı: Belli bir zamanda bir ülke ya da ülkenin iyi tanımlanmış bölgesindeki tüm kişilere ilişkin demografik, ekonomik ve toplumsal verileri toplama, değerlendirme ve analiz etme ile yayımlama işlemlerinin tümünü kapsar.
Geçmişten günümüze Dünya’daki ilk nüfus sayımları hangileridir?
- Babil’de ve Çin’de MÖ. 4000’de nüfus sayımlarının yapıldığı bilinmektedir.
- MÖ. 2500-1600 yılları arasında Mezopotamya’daki şehir devletlerinde; din adamlarının, hizmetkârların, tarımla uğraşanların ve çeşitli meslek gruplarının sayıldıkları ve bu verilerin kil tabletlerde muhafaza edildiği belgelenmiştir.
- Roma İmparatorluğu Dönemi’nde ilki MÖ. 4155’de yapıldıktan sonra, nüfus sayımlarının 5 yılda bir tekrarlandığı sanılmaktadır.
- Modern anlamda ilk nüfus sayımının ise İngiliz ve Fransız sömürgelerinde 1665 yılında yapıldığı kabul edilmektedir.
- Buna rağmen ilk modern nüfus sayımları olarak; İsveç’te 1748’de ve Danimarka’da 1769 yapılan sayımlar daha çok kabul edilmektedir.
- 18. Yüzyılda başlayan bu sayımlar kısa zamanda ABD, İngiltere, Fransa ve Rusya tarafında da yapılmaya başlanmıştır.
- Osmanlı İmparatorluğunda bu anlamda ilk nüfus sayımı 1831 yılında II. Mahmut Dönemi’nde gerçekleştirilmiştir.
b) Nüfusun Başlıca Özellikleri
1. Nüfusun Cinsiyet Yapısı Neden Önemlidir?
Dünya’da erkek ve kadın nüfusları arasında genellikle bir denge vardır. Ancak bazı durumlarda bazen erkek nüfus oranının bazen de kadın nüfus oranının daha fazla olduğu görülebiliyor.
- Coğrafyacıların çok kullandıkları bir kriter olan cinsiyet oranı bir yerdeki 100 ya da 1000 kadına düşen erkek sayısıdır. Bu sayı 100’den ya da 1000’den büyükse erkeklerin kadınlardan fazla olduğunu, 100’den ya da 1000’den azsa kadınların istatistiksel olarak egemen olduklarını gösterir.
- Bilindiği gibi yeryüzünde her 100 kız çocuğuna karşılık 105 erkek doğmaktadır. Bu durum 4 yaş civarında dengelenir ve yaşlılar arasında erkeklerin oranı düşer. Fakat tüm yaş gruplarında Dünya ortalamasının hemen hemen dengede olduğu görülür.
- 5 yaşın altındaki çocuk nüfusun büyük bir orana sahip olduğu ülkelerde erkek cinsiyet oranı yüksektir.
- Göç veren genellikle gelişmekte olan ülkelerde kadın nüfus oranı yükselirken, göç alan gelişmiş ülkelerde ise erkek nüfus oranı yüksektir.
- Yine, özellikle uzun süren savaşlar sonunda erkek nüfus oranı azalırken, kadın nüfus oranı artmaktadır.
- İklim ve çevre koşullarının zorlu olduğu çöllerde, kutup bölgelerinde ve yüksek dağlık alanlarda ezici bir şekilde erkek nüfus egemendir. Bu da madencilik, ormancılık ve askerlik gibi sektörlerin cinsiyet seçiciliğinden kaynaklanmaktadır.
- Pakistan, Hindistan ve Çin gibi gelişmekte olan ülkelerde doğumdan önce cinsiyet belirlenmesine bağlı olarak; erkek doğumların tercih edilmesine ve kız bebeklerin kürtajla alınmasına yol açtığından, erkek nüfus egemenliğine doğru bir dengesizliğe yol açmaktadır. Örneğin Hindistan’da günümüzde her 93 kadına 100 erkek düşmektedir. Bu durum nüfusun geleceği için büyük bir tehlikedir.
- Gelişmiş ülkelerde de 60 yaşın üzerinde, örneğin Almanya’daki kadınların oranı % 69 iken erkeklerin oranı % 31’dir. Yani bu gruptaki 100 erkeğe, 169 kadın düşmektedir.
2. Nüfusun Eğitim Durumu Neyin Göstergesidir?
Nüfusun eğitim durumu, ülkelerin gelişmişlik düzeyine paralel bir değişim gösterir. Gelişmiş ülkelerde okuryazarlık oranı ve eğitim düzeyi yüksek, gelişmekte olan ülkelerde ise düşüktür.
- Nüfusun eğitim durumu, ülkenin sahip olduğu doğal ve beşeri kaynakların verimli bir şekilde kullanılmasına, değerlendirilip ülke ekonomisine kazandırılmasına ve ülkenin sosyoekonomik açıdan gelişmesine neden olur.
3. Doğum ve Ölüm Oranları Nüfusta Ne Gibi Öneme sahiptir?
Hemen tüm ülkelerde toplam nüfus miktarları üzerinde doğumlarla ölümler arasındaki fark en büyük etkiyi yapmaktadır. Bunun yanı sıra ülkelerin göçlerle alacağı ya da vereceği nüfusta bu etkiyi desteklemektedir.
- Katı kontrollerin olmadığı geçmişte özellikle 19. Yüzyılda ve 20. Yüzyılın başlarında, on binlerce insan yeni topraklara yerleşmek üzere, uluslararası göçlere katılmışlardı. Bunların, gönderen ve gelinen ülke nüfuslarındaki etkileri de doğal olarak, çok büyük olmuştu.
- Doğumların ölümlerden fazla olmasıyla meydana gelen değişime doğal nüfus artışı denir.
- Örneğin 2002’de Dünya’da her gün 352.268 bebek doğmuş, 150.676 ölüm meydana gelmiş ve günlük doğal nüfus artışı 201.591 olmuştu. Aslında günümüzde tüm Dünya’da doğum oranları sürekli bir düşüş eğilimine girmiştir. Bu oran 1.9’lardan 1.5’lere bugün ise 1.2’lere gerilemiştir.
- Ancak bu değer bölgelere göre önemli farklılıklar gösterir. Örneğin en hızlı büyüme gösteren Afrika’da bu değer 2.2 olmuştur. Buna göre Afrika nüfusunun iki misli olması için 28 yıl, Dünya nüfusu için ise 50 yıl gerektiği anlamına gelmektedir. Buna karşılık en düşük doğal artış oranına sahip İngiltere ve İrlanda dahil Kuzey Avrupa’da 445 yıl, Batı Avrupa’da 745 yıl ve Güney Avrupa’da ise 520 yıl gereklidir.
- Doğu Avrupa, Rusya ve Japonya için iki misli olma süresinden şimdilik söz edilemez. Çünkü bu bölgede nüfus azalışı söz konusudur, Örneğin 2020 yılına kadar Rusya nüfusu 142 milyondan 107.8 milyona; Japonya’nın ise 127 milyondan 102.5 milyona ineceği öngörülmektedir. Nüfusu bu durumda olan ülkelerin ortaya çıkacak iş gücü açığını ancak yüklü miktarlarda kabul edeceği göçlerle kapatması gerekecektir.
- Dünya’da nüfus artışını etkileyen bir başka faktör de ölümlerdir. Tıp alanındaki ilerlemeler ve sağlık hizmetlerinin iyileştirilmesi sonucu birçok ülke 20. Yüzyılda ölüm oranlarını düşürmüştür. Bu da çağımızın “ nüfus patlaması” olarak adlandırılan artış olayına büyük katkıda bulunmaktadır.
- Bununla birlikte doğal afetler, savaşlar, kitlesel kazalar, iyi beslenememe ve salgın hastalıklar da Dünya çapında ölümlerin artmasına büyük katkıda bulunmaktadır. Örneğin deprem, seller ya da taşkınlar, kasırgalar gibi doğal afetler sık sık on binlerce insanın ölmesine yol açmaktadır.
- Dünya için 2010’da binde 8 olan ham ölüm oranı, ülkelere göre; doğum oranlarından az çok değişiklik göstermektedir.
- En yüksek ölüm oranları, tıpkı doğumlarda olduğu gibi gelişmekte olan ülkelere aittir.
4. Ortalama Yaşam Süresi Neyi İfade Eder?
Bir ülkede beklenen ve tespit edilen yaşam süresidir. Bu süre; beslenme ve barınma koşullarına, anne ve bebek ölüm oranlarına, sağlık hizmetlerinin durumuna, eğitim seviyesine ve ülkenin refah düzeyine bağlıdır.
- Bu nedenlere bağlı olarak gelişmiş ülkelerde ortalama yaşam süresi uzunken, gelişmekte olan ülkelerde kısadır.
- Ortalama yaşam süresi Dünya genelinde kadınlarda erkeklerden daha yüksektir.
Bu durumun nedenleri arasında; erkeklerin işgücüne daha fazla katılması ve yıpranması, iş kazalarının ve meslek hastalıklarının erkekler arasında daha yaygın olması, sigara ve alkol bağımlılığının erkekler arasında daha yaygın olması ve her doğumda kadın vücudunun kendini yenilemesi gibi olaylar sayılabilir.
Yukarıdaki haritadan da anlaşılacağı gibi ortalama yaşam süresi; Kuzey Amerika’da, Kuzey ve Batı Avrupa’da, Avustralya ve Yeni Zelanda’da, Japonya, Türkiye, Arjantin ve Şili gibi ülkelerde 75- 89 arasındadır. Güney ve Orta Afrika ülkeleriyle Afganistan gibi ülkelerde ise 60 yaşın altındadır. Dünya’nın geri kalan kesiminde de ortalama yaşam süresi 60 ilâ 75 arasındadır.
Ortalama yaşam süresinin uzun olması yaşlı nüfus oranının artmasına dolayısıyla bu durum genç nüfus oranının azalmasına neden olduğundan ekonomik açıdan pek çok sakıncaya yol açmaktadır. Örneğin yaşlı bağımlı nüfusla birlikte, yaşlı nüfusun bakım ve sağlık masrafları da artmaktadır. Ayrıca çalışanlardan kesilip yaşlılara ödenen emekli maaşlarının süresi de uzayacağından ülke ekonomisinde çalışmadan tüketen bu kesim çeşitli sorunlara neden olur.
Ortalama yaşam süresinin kısa olduğu ülkelerde yaşlı nüfus oranı azken, genç nüfus oranı yüksektir. Bu durum; ülke kaynaklarının büyük bir kısmının kalkınmaya yönelik yatırımlardan nüfusa yönelmesine ve ülkenin kalkınma hızının düşmesine neden olur.
Kır – Kent Nüfus Dağılışı Nasıldır?
Tarih boyunca Dünya nüfusunun çoğunluğu hep kırsal alanlarda yaşamıştır. Ancak yaklaşık 5 bin yıldır var olan ve Sanayi Devrimi’nden beri hem büyüklük hem de sayıca muazzam bir gelişme içine giren yerleşmeler şehirler olmuştur. Böylece Mart 1994’de Dünya şehirsel ve kırsal nüfusları eşitlenerek 20. Yüzyılla birlikte kırsal nüfusun hakimiyeti de sona ermiştir. Ancak bu durumun Dünya üzerinde dengeli dağıldığı söylenemez. Örneğin gelişmiş Dünya’da her beş kişiden dördü şehirlerde yaşarken, Gelişmekte olan dünya ülkelerinin çoğunda ise her on kişiden ikisi ya da üçü şehirlerde yaşamaktadır.
Bu aşamada hemen ifade edelim ki şehirler, insanların yoğun bir biçimde yaşadığı tarımsal olmayan yerleşmelerdir. Şehirler, aralarında dini, ticari, sanayi, toptancılık, perakendecilik, ulaşım, turizm, iletişim, eğitim ve sağlık gibi pek çok hizmet sunarlar.
Kırsal yerleşmeler ise tarım, hayvancılık, balıkçılık, seracılık ve bahçecilik ile el sanatları ve ormancılık gibi faaliyetlerin ön planda olduğu geniş alanlara yayılmış toplu ya da dağınık yerleşmelerdir.
“Ülkeden ülkeye değişiklik gösterse de kır- kent ayırımında kullanılan belli başlı kriterler ise şunlardır:
- Nüfus sayısı
- Nüfus yoğunluğu
- Mesken yapı tarzı
- Mesken yoğunluğu
- Hakim ekonomik fonksiyon vb.
Nüfus Artış Hızı Neden Çok Önemlidir?
Belli yıllar arasında nüfusta görülen sayısal değişime, nüfus artışı denir. Bu değişim %’de ya da %o’de ile ifade edilir. Nüfus artışı doğumlar, ölümler ve göçlerle değişir.
- Nüfusun değişimi, doğumlar ve ölümler arasındaki farkla ifade ediliyorsa buna, doğal nüfus artışı denir.
- Nüfusun değişimi; doğumlar, ölümler ve bölgenin aldığı ya da verdiği göçlerle ifade ediliyorsa buna, gerçek nüfus artışı denir.
Örneğin bir ülkede doğum oranı binde 25, ölüm oranı binde 15 ise bu ülkenin doğal nüfus artış oranı binde 10’dur. Bu ülkenin aldığı göç oranı binde 5 ise, bu ülkenin gerçek nüfus artış oranı ise binde 15’tir.
Nüfus Artışının Etkileri Nelerdir?
Nüfus bir ülkenin en büyük kaynağıdır. Geleceğin güvencesi, umudu ve yarınlara bakış açısıdır. Etkin ve verimli bir nüfus politikası uygulayan ülkelerde sürdürülebilir bir kalkınma gerçekleştirilebilir. Kontrolsüz biçimde gerçekleşen bir nüfus artışı ise ülkelerin ekonomisine ve refah düzeyine zarar verir.
Bu içerikte hızlı nüfus artışının yaşandığı bölge ya da ülkelerde aşağıdaki durumlar ortaya çıkar.
- Tasarruflar azalır.
- İç ve dış göçler artar.
- Çarpık kentleşme yaşanır.
- Alt yapı sorunları yaşanır.
- Eğitim ve sağlık hizmetleri yetersiz kalır.
- Trafik, asayiş ve çevre soruları artar.
- Döviz rezervleri azalır, dış ticaret açığı artar.
- İthalat artar, ihracat azalır.
- Kalkınma hızı yavaşlar, işsizlik artar.
- Kişi başına düşen milli gelir azalır.
- Demografik yatırımlar ve genç bağımlı nüfus artar.
güzel bir çalışma olmuş