Dilimize Arapçadan geçen mektubun tarihi, yazının bulunduğu döneme kadar uzanmaktadır. MÖ 15-14. yüzyıllarda yazılan, Mısır firavunlarına ve Hitit krallarına ait diplomatik mektuplar bulunmuştur. 15. yüzyılda kâğıdın bulunması ile yaygın bir İletişim aracı hâline gelmiş, türe ait özellikler belirginleşmiştir. Latin Edebiyatı Dönemi’nde Cicero ve Horatius mektup türünde eserler yazmıştır. Türün ustaları ise ancak 18-19. yüzyılda yetişmiştir. Mme de Sevigne (Mim Dö Sevig), Voltaire (Volter), Rousseau (Ruso) bu türün ustalarındandır.
Mektup Türk edebiyatında da öteden beri kullanılmıştır. Divan edebiyatında mektupların bir araya getirildiği “münşeat”larda özel ve resmî mektuplara çokça yer verilmiştir. Divan edebiyatı sanatçıları mektubu daha çok, bir edebî tür olarak görmüşler ve mektuplarında süslü, ağır bir dil kullanmışlardır. Fuzuli’nin Şikâyetnamasi edebiyatımızdaki en ünlü mektuplardan biridir.
Mektup türü, Tanzimat Edebiyatı Dönemi’nde gelişmeye başlamıştır. Namık Kemal’in Avrupa’dan, Magosa’dan, Rod0s’tan yazdığı mektuplar meşhurdur. Abdülhak Hamit Tarhan’ın Mektuplar, Muallim Naci’nin Muhaberâtve Muhâverât adlı eserleri bu dönemde kitap hâline getirilen mektuplardan bazılarıdır.
Tanzimat’tan sonra yazılan mektuplarda içten ve doğal bir dil kullanılmıştır. Mektup geleneği Cumhuriyet Dönemi’nde de devam etmiştir. Nurullah Ataç’ın Okura Mektuplar, Cevat Şakir Kabaağaçlı’nın Mektuplarla Halikarnas Balıkçısı, Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Mektuplar, Cahit Sıtkı Tarancı’nın Ziyaya Mektuplar, Nazım Hikmet’in Kemal Tahire Hapishaneden Mektuplar adlı eserleri bu dönemde yazılan mektup türündeki eserlerdir.
Sadece yandaki e-okul videosu dikkatimi dağıttı ama geri kalanı mükemmel olmuş:)