Lenf Sistemi ve Bağışıklık 11. sınıf biyoloji
LENF DOLAŞIMI
- Kılcal damarlardan, doku hücreleri arasındaki boşluklara sızan sıvı (doku sıvısı) ve küçük kan proteinleri, ayrı bir damar sistemine sahip olan lenf sistemi yoluyla kana iade edilir.
- Doku sıvısı lenf damarlarına girdikten sonra lenf olarak adlandırılır. Lenfin içinde doku sıvısına ilaveten akyuvarlar da bulunur. Alyuvar yer almadığı için lenf renksizdir.
- Lenf sistemi, doku sıvısını toplayan lenf kılcalları ile başlar. Lenf kılcalları birleşerek daha geniş toplayıcı damarları oluşturur.
- Lenf damarlarında tek yönlü kapakçıklar bulunur. Lenf akışı büyük ölçüde kanın toplardamarlardaki hareketine benzerlik gösterir.
- Lenf iki yolla kana karışır. Bağırsaktan emilen yağlar ve vücudun alt kısımları ile sol üst kısımlarından toplanan lenf, en büyük lenf damarı olan göğüs kanalına geçer. Göğüs kanalı, sol köprücük altı toplardamarına açıldığı için lenf kana karışmış olur. İkinci yolda ise vücudun sağ üst kısımlarından toplanan lenf, boyun bölgesi büyük lenf damarı ile sağ köprücük altı toplardamarına geçer.
- Lenf damarları boyunca dağılmış küçük lenf dokusu kütlelerine lenf düğümleri adı verilir. Lenf düğümleri, lenfosit yapımının gerçekleştiği yerlerdir. Ayrıca lenfi süzerler ve zararlı mikroorganizmalar ile yabancı maddeleri yok eden hücreleri barındırırlar.
- Lenf damarlarında iltihaplanma, lenf yollarında parazit birikimi gibi olaylar lenf hareketinde duraklamalara yol açar. Buna bağlı olarak dokularda ve dokular arasında normalden fazla sıvı toplanır ve ödem ortaya çıkar.
- Ödem oluşumuna; kan proteinlerinin azalması, doku sıvısının ozmotik basıncının artması, kılcal damarlarda kan basıncının artması ve kılcal damar geçirgenliğinin artması gibi faktörler de neden olur.
BAĞIŞIKLIK
İnsan vücudu doku ve organlara zarar verebilecek hemen her türde organizmaya (patojenlere) ve diğer zararlı etkenlere karşı direnç gösterme yeteneğine sahiptir. Bu özellik, bağışıklık (immünite) olarak adlandırılır.
İnsanda bağışıklık, doğal ve sonradan kazanılmış olarak iki grupta ele alınır.
DOĞAL BAĞIŞIKLIK
- Doğal bağışıklık kavramı, vücutta her zaman hazır olan savunma mekanizmaları için kullanılır.
- Doğal bağışıklıkta, oldukça geniş bir yabancı molekül grubuna ya da patojenlere karşı çabuk tepki gösterilir.
- Doğal bağışıklık, fiziksel engelleri ve iç savunmaları kapsar.
Fiziksel Engeller
- Patojenlerin vücuda girmesini önlemeye yönelik genel savunma mekanizmalarını içerir. Fiziksel engel kavramı ayrıca çeşitli vücut salgılarının birçok patojen için zararlı bir ortam oluşturmasını da kapsar.
- Buradaki savunma mekanizmalarını deri, mukoza tabakası, mukus salgısı, asit salgılar, burun kılları, siller, tükürük ve gözyaşı salgıları oluşturur.
İç Savunmalar
- Bir patojenin fiziksel engelleri aşarak vücuda girmesi durumunda onu yok edecek fiziksel ve kimyasal savunmaları içerir. Bu savunmada fagositik hücreler, doğal katil hücreler, antimikrobiyal proteinler ve yangısal tepki etkili olur.
- Fagositik hücreler vücuda giren patojenleri yalancı ayaklarla sararak içine alır ve sonra parçalayarak yok eder. Vücutta fagositoz yapan iki ana hücre tipinden biri makrofajlar, diğeri ise nötrofil adı verilen akyuvarlardır.
- Doğal katil hücreler virüs bulaşmış ya da kanserleşmiş hücreleri yok edecek kimyasal maddeleri salgılarlar.
- Antimikrobiyal proteinlerin en önemlileri interferonlardır. İnterferonlar, virüs bulaşmış hücreler tarafından salgılanır. Bu proteinler, komşu hücreleri uyararak virüslerin çoğalmasını engelleyen maddeleri üretmesini sağlarlar.
- Yangısal tepki iltihaplanma olarak da bilinir. Bu olay fiziksel bir zarar görmüş (kesik gibi) veya patojenler tarafından enfekte edilmiş dokularda ortaya çıkar. Yangısal tepkinin karakteristik belirtileri; kızarıklık, ağrı, sıcaklık artışı ve şişmedir (ödem).
Yangısal tepki üç aşamada gerçekleşir:
- Doku hasarı oluşunca bağ dokusunda bulunan mast hücreleri histamin salgılar ve bunun etkisiyle kan damarlarının genişliği ve geçirgenliği artar.
- Fagositik hücreler yangısal bölgeye ulaşarak oradaki patojenleri ve doku artıklarını yok eder.
- Hasar düzeltilir.
KAZANILMIŞ BAĞIŞIKLIK
Doğumdan sonra gelişmeye başlayan bu tip bağışıklıkta, patojenleri tanıma ve bunlara tepki gösterme son derece özgül (spesifik) bir şekilde gerçekleşir. Kazanılmış bağışıklık, doğal bağışıklıktan daha yavaş gelişir, ancak saldırganları yok etmede çok etkilidir.
Kazanılmış bağışıklığın en önemli elemanları lenfositlerdir. Olgunlaşmalarını kemik iliğinde kalarak sürdüren lenfositlere B lenfositleri, kemik iliğinden timus bezine göç ederek orada olgunlaşan lenfositlere ise T lenfositleri denir.
T ya da B lenfositlerinin tepki göstermesine neden olan yabancı bir madde antijen adını alır. Kazanılmış bağışıklıktaki tanıma olayı, T ya da B lenfositlerinin bir antijene, antijen reseptörü ile bağlanması sonucu oluşur.
Vücuda bir antijen girince, lenfositler bölünerek iki tip hücre oluşturur. Bunlardan birincisi antijene saldıran kısa ömürlü hücreler, ikincisi ise bölünme yeteneklerini koruyan uzun ömürlü hafıza (bellek) hücreleridir.
Vücut bir antijenle ilk kez karşılaşınca birincil bağışık cevap (birincil yanıt) aktive edilir. Bu cevap gecikmeli ve zayıf olarak verilir. Aynı antijenle yeniden karşılaşıldığında, hafıza hücreleri çoğalarak öncekinden daha hızlı, daha güçlü ve daha uzun süreli bir cevabın oluşmasını sağlar. Bu durum ikincil bağışık cevap (ikincil yanıt) adını alır.
Kazanılmış bağışıklık sistemi, antijenlere karşı “hücresel bağışıklık” ve “humoral (sıvısal) bağışıklık” olmak üzere iki cevap oluşturur. T lenfositleri hücresel bağışıklıkta, B lenfositleri ise humoral bağışıklıkta işlev görür.
Hücresel Bağışıklık
T lenfositleri tarafından sağlanan bu tip bağışıklıkta virüs veya bakterilerle enfekte olmuş hücrelerin yanı sıra nakledilmiş doku ve kanser hücrelerine karşı da tepki gösterilir.
T lenfositlerinin yardımcı T hücreleri adını alan bir grubu, öldürücü T hücrelerini ve antikor üretmesi için B lenfositlerini uyarma görevi yapar. İkinci bir lenfosit tipi olan öldürücü T hücreleri ise enfekte olmuş hücreleri yok eder.
Humoral (Sıvısal) Bağışıklık
Bu tip bağışıklıkta B lenfositleri ve antikorlar görev yapar.
Yardımcı T hücreleri tarafından aktive edilen B lenfositleri çoğalarak plazma hücreleri ve hafıza B hücrelerini oluşturur. Plazma hücreleri antikor üretir. Bu antikorlar kan, lenf ve doku sıvısında bulunur.
Antikorlar, belirli bir antijene bağlanan çok özel proteinlerdir. İmmünoglobulin de denilen antikorlar Y harfine benzerlik gösterir. Antikorun, antijen bağlanma bölgesi denilen kısmı, belirli bir antijene anahtar—kilit gibi uyacak özgül bir yapıya sahiptir. Antijenin bağlanmasıyla oluşan antijen—antikor kompleksi, çeşitli savunma mekanizmalarını harekete geçirir ve böylece antijen yok edilir.
AKTİF VE PASİF BAĞIŞIKLIK
Aktif bağışıklık bir antijenin vücuda girmesi durumunda, vücudun bu saldırgana karşı T ve B lenfositleri ile savunma yapmasıdır.
Pasif bağışıklık, vücut dışından sağlanan antikorlarla bağışıklık kazanılmasıdır. Annenin antikorlarının plasenta yoluyla fetüse ya da anne sütü yoluyla çocuğa geçmesi pasif bağışıklık örnekleridir. Bu tip bağışıklığın etki süresi birkaç saatten birkaç aya kadar değişir.
Aktif ve pasif bağışıklıklar yapay olarak da uyarılabilir.
Bir antijenin vücuda aşılama yoluyla verilmesi yapay kazanılmış aktif bağışıklıktır. Aşı üretiminde antijen kaynağı olarak hastalık yapma yetenekleri azaltılmış ya da yok edilmiş patojenler veya onların parçacıkları kullanılır. Verilen antijenler hafıza hücrelerinin oluşmasına yol açar. Kişi, aşının üretildiği patojenle karşılaşınca, hafıza hücreleri hızla harekete geçer ve antijeni hastalığa yol açmadan ortadan kaldırır (ikincil bağışık cevap).
Yapay kazanılmış pasif bağışıklıkta bağışıklık serumu kullanılır. Örneğin zehirli yılanların soktuğu insanlara, antikor içeren serum (antiserum) enjekte edilir. Antiserum, yılanların zehrine karşı önceden antikor üretmiş koyun ya da atlardan elde edilir. Antiserumdaki antikorlar, zehirdeki toksinleri etkisiz hale getirebilir.
Aşılamanın Önemi
- Günümüzde birçok hastalığa karşı (kızamık, kabakulak, çiçek, boğmaca, çocuk felci, kuduz, hepatit B vb.) aşılar geliştirilmiştir. Eskiden çok sayıda insanın ölümüne yol açan bulaşıcı hastalıkların önemli bir kısmı, aşılama kampanyaları sayesinde ortadan kaldırılmıştır.
- Hastalıkların temel kaynakları olan virüsler ve bakteriler genetik yapılarını hızla değiştirerek yeni özellikler kazanırlar. Patojenlerin bu özellikleri, insanların bağışıklık sisteminden kurtulmalarını sağlar.
- Patojenlerdeki genetik yapı değişikliği, bazı hastalıklara karşı aşılamanın neden yetersiz kaldığını da açıklar. Örneğin grip virüsü bir insandan diğerine geçerek çoğalırken mutasyona uğrar. Mutasyonlar sonucu oluşan genetik farklılıklardan dolayı sadece o senenin en yaygın virüsüne karşı aşılar üretilebilir.
ALERJİLER VE BAĞIŞIKLIK SİSTEMİ
- Bazı insanlarda bağışıklık sistemi antijenlere karşı uygun olmayan ve aşırı cevap verir. Bu durumda alerji denilen reaksiyonlar ortaya çıkar.
- Alerjik reaksiyonlara yol açan maddeler alerjen olarak adlandırılır. Alerjenler; deriden temasla, solunum yoluyla ya da besinlerle vücuda girebilir.
- Aynı alerjenle birkaç kez karşılaşılması, bağ dokusundaki mast hücrelerinden histamin ve diğer kimyasalların salgılanmasına yol açar. Bu durum hapşırma, gözlerde yaşarma, burun ve geniz akıntısı, solunum güçlüğü gibi belirtilerle sonuçlanır.
- Sıkça rastlanılan alerjik reaksiyonlardan biri saman nezlesidir. Saman nezlesine polenler neden olur.
- Şiddetli alerjik reaksiyonlar antihistaminik ilaçlarla tedavi edilmediği taktirde yaşamı tehlikeye sokabilir.