Toplumlar, geçmişi araştırıp aydınlatmaya çalışırken tarih bilincine ulaşır. Tarih bilinci dünü, bugünü ve yarını kapsayan bir sürekliliktir. Tarih; doğru, yansız ve bilimsel olarak öğretilirse kişide tarih bilinci oluşur. Geçmişin tecrübelerinden yararlanmak için öncelikle tarihî olayların gerçeğe uygun bir şekilde anlatılması gerekir. Atatürk, “Tarih yazmak, tarih yapmak kadar mühimdir. Yazan yapana sadık kalmazsa değişmeyen hakikat, insanlığı şaşırtacak bir mahiyet alır.” sözüyle tarihçilerin geçmişe ve gerçeğe bağlı kalmalarının önemini vurgulamıştır.
Tarih biliminin yazının icadı ile başladığı kabul edilir. Tarih boyunca toplumlar yaşadıkları deneyimleri kayıt altına alarak gelecek nesillere aktarma ihtiyacıyla, tarih yazıcılığı yapmışlardır. Hititlerde anallar (yıllıklar), Kök Türklerde kitabeler, Osmanlılarda vakayinameler, Ruslarda kronikler tarih yazıcılığına örnek gösterilebilir.
Tarih yazıcılığında öncü kabul edilen eser Herodotos’un kitabıdır. Çünkü tarih düşüncesi ve yazımı Herodotos öncesinde mitolojik ve efsanevi bir tarza sahipken o araştırarak ve yansız olmaya çalışarak eserini yazmış, insani gerçekler alanına yönelmiştir. Tarih yazıcılığında geçmişten günümüze gelinceye kadar çeşitli anlayışlar etkili olmuş, bu nedenle farklı ekoller ortaya çıkmıştır.