İNSANLIĞIN İLK DÖNEMLERİNDE YÖNETİM
1. TARİH ÖNCESİ DEVİRLER
— Eski (Yontma) Taş ve Yeni (Cilalı) Taş Devri’nde insanlar kabileler şeklinde yaşamışlar ve kabile organizasyonları kurmuşlardır.
Yontma Taş Devri’nin sonlarına doğru hayat standartları biraz daha iyileşen bu yerleşimler, zamanla büyüyerek kabile konfederasyonlarını oluşturmuştur.
♦ Kabile, aynı atadan gelen ve birbirine kan bağıyla bağlı bulunan büyük insan topluluğuna verilen isimdir. Kabilelerin bir araya gelmesiyle oluşan siyasi yapıya ise “Kabile Konfederasyonu” denir. Çağlar içinde sayıları milyonlara ulaşan kabilelerin varlığından söz edilse de bu dönemde kabile organizasyonları genelde sayıları binlerle ifade edilen topluluklardı. İlerleyen dönemlerde büyük devletler ve imparatorluklar kurulduktan sonra bile kabile konfederasyonları varlıklarını büyük oranda sürdürmüştür.
— Maden Devri’nde bu kabile organizasyonlarının yanında şehir devletleri (site/polis/nom) ortaya çıkmıştır.
♦ Coğrafya veya iklimin hayat tarzlarını şekillendirmesiyle köyler ve kabile konfederasyonları zamanla şehir devletlerini oluşturmuştur. İlk Çağ medeniyet alanlarına bakıldığında Mısır’da “nom”, Sümerlerde “site”, İyon ve Dorlarda “polis” adı verilen şehir devletleri kurulmuştur.
— Kabile organizasyonları, genellikle kabile şefleri/reisleri tarafından yönetilmiştir. Şehir devletlerinin yönetimi ise zaman ve coğrafyaya göre farklılık göstermiştir. Bu bağlamda şehir devletleri kabile şefleri/reisleri dışında doğuştan soylu bir kral (aristokratik monark) veya atanmış/seçilmiş bir kral (ilkel demokrasi) tarafından da yönetilmiştir.
— Kabile organizasyonları ve şehir devletleri arasında zaman içinde başlayan ekonomik ve siyasi rekabet savaşların yaşanmasına yol açmıştır. Toplumlar kendi çıkarlarını diğer toplumlara karşı koruyabilmek için madenden savaş aletleri yapmışlar; şehirlerinin etrafını kale ve surlarla çevrilmişlerdir.
2. İLK ÇAĞ
— Erken İlk Çağ’da kabile konfederasyonları ve şehir devletleri (site / polis / nom) yaygın örgütlenme şekliydi. Zamanla kabile konfederasyonlarının ve şehir devletlerinin birleşmesi ile krallıklar ortaya çıkmıştır. Bu krallıklar, ilk dönemlerde fedaratif bir nitelikte iken zamanla merkeziyetçi bir yapıya kavuşmuşlardır. Çağın sonlarına doğru ise imparatorluklar kurulmaya başlamıştır.
♦ Çağın büyük bir bölümüne damgasını vuran Roma İmparatorluğu’dur.
— Bu yönetim organizasyonları genellikle monarşi (krallık) ile yönetiliyordu. Bazı toplumlarda (Mısırlılar gibi ) krallar Tanrı olarak kabul edilmiş (Tanrı – kral anlayışı); bazı toplumlarda (Sümerler gibi) ise din adamı olarak kabul edilmiştir (Rahip – kral anlayışı). Bu durum, laik bir anlayışın bulunmadığını, dolayısıyla teokratik bir yönetim şeklinin uygulandığını gösterir.
♦ İlk Çağ’da yaşayan medeniyetlerin çoğu monarşiyle yönetiliyordu. Yönetim anlayışlarında krallar güçlerini dinden almaktaydı. Yani güçlerinin meşruiyet kaynağı tanrısaldı. Bunun yanında yöneticilerde soy kavramı da önemliydi. Örneğin Türklerde Oğuz soyundan olmak devlet kurmak için önemliydi. Çünkü Türkler, “Kut” yetkisinin (tanrısal yönetme yetkisi) genellikle Oğuzlarda olduğuna inanıyordu.
— Roma, Yunan ve İyon uygarlıklarında ilkel anlamda demokrasi] cumhuriyet yönetimi görülmüştür. Bu yönetimlerden bazılarında aristokratlar (soylular) yönetimde etkili iken, bazılarında yetkilendirilmiş ve tam yetkiyle donatılmış kişiler(tiran) etkili olmuştur.
— Bazı toplumların (Hititler, Persler) feodal beylikleri ortadan kaldırarak yerlerine merkezden valiler atamaları, merkezi yönetimi güçlendirme amacına yöneliktir. Bir devletin, merkezden vali ve yöneticiler atayarak ülkeyi yönetmesi, merkeziyetçi anlayışın güçlü olduğunu kanıtlar.
♦ Antik medeniyetlerdeki kabileler veya şehir devletlerinin başlarında, kral veya feodal yöneticiler vardı. Bu yöneticiler merkezdeki büyük krala bağlıydı. Büyük kral güçlü ve dirayetli bir kişiyse merkezî bir devlet yapısı oluşur, güçsüzse kabileler merkezden bağımsız hareket edebilirdi. İlk Çağ’da bazı güçlü krallar kendi ülkeleri dışındaki yerleri ele geçirmiş, farklı milletleri yönetimi altına almış ve böylelikle imparatorluklar ortaya çıkmıştır.
♦ Geniş sınırlara sahip çok uluslu devletlere, “imparatorluk” denir.
— Bazı toplumlarda (Hititler ve Türkler) hükümdar eşleri de yönetimde söz sahibiydi. Hititlerde “Tavananna” adı verilen kraliçelerin, Türklerde ise “Hatun” adı verilen hakan eşlerinin elçi kabullerinde bulunabilmesi, hükümdar savaşa gittiğinde ülkeyi yönetebil mesi buna kanıttır.
— İlk Çağ’da yaşamış olan bazı imparatorluklar ele geçirdikleri yerlerdeki kişileri ve kültürleri dışlamayıp oradaki insanları devlet sistemi içinde kullanmış ve onlardan faydalanmıştır. Kuşatıcı imparatorluklar olarak tanımlanabilen bu imparatorluklara, Hititler örnek verilebilir. Ancak İlk Çağ’da ele geçirdikleri topraklarla kültürel etkileşimde bulunmak veya insanlarından faydalanmak yerine o bölgelerin zenginliklerini yağmalamaya çalışan imparatorluklar da yaşamıştır. Kuşatıcı olmayan bu imparatorluklara ise Yeni Asur, Yeni Babil imparatorlukları örnek verilebilir.
— İlk Çağ’ın önemli siyasi organizasyon türleri şunlardır:
I. Devletleşme sürecindeki kabile konfederasyonları ve antik medeniyetler (Anadolu’da Hitit, Urartu, Frig, Lidya; Mezopotamya’da Sümer, Babil, Elam, Akad ve Eski Mısır)
II. Şehir/site devletleri (İon ve Dor, Atina, Sparta, kolonizasyon hareketleri)
III. Kuşatıcı (cihanşümul) imparatorluklar (Mısır, Hitit, Çin, Büyük İskender, Roma, Sasani)
IV. Kuşatıcı olmayan (dışlayıcı) imparatorluklar (Asur, Babil, Pers)
♦ Tarıma dayalı ekonomilerde artı ürünün bölüşümü ile toprak mülkiyeti ve vergilendirme; siyasi ve sosyal organizasyonların (monarşi, feodalite, tabakalı toplum, kast sistemi) oluşmasında etkili olmuştur. Kısacası egemenler/güçlüler kendi ekonomik çıkarlarını koruyacak bir siyasi ve hukuki yapı oluşturmaya çalışmışlardır.