İnsanların maddi, manevi yönünün yanında bir de sosyal çevresi vardır. Kişi, sosyal çevrede sağlıklı bir yaşam sürmek için sağlıklı bir iletişim kurmak zorundadır. Bu iletişimi kurmak ise tamamıyla dile bağlıdır.
- İnsanın dünyadaki yerini ve değerini belirleyen, dildir. İnsan, dil yeteneğini doğduğunda hazır bulsa da dili sonradan öğrenir ve geliştirir. Çocukluktan itibaren önce aile içinde, sonra okul ve öteki çevrelerde sahip olduğu bu yeteneği geliştirme fırsatı yakalar. Çocuk, önce ana dilindeki ses, kelime ve bu kelimelerin diziliş kurallarını, yani ana dilinin nasıl kullanılacağını öğrenir. Sonra da okuma, anlama, yazma gibi çeşitli etkinliklerle dil yeteneğini geliştirir. İçinde yaşadığı toplumda, ömür boyu süren sosyalleşme sürecinde bu yeteneğini kullanır. Dil, insanın duygularını, düşüncelerini, isteklerini bütün incelikleriyle açığa vurmasına, hayatını sürdürmesine imkân sağlar.
- İnsan, ancak başkaları ile olan ilişkileri sayesinde varlığını sürdürebilir. Belirli bir sosyal çevre içinde yer alan insanlar, birbirleriyle iletişim hâlindedir. Çünkü insan; duyan, düşünen, düşündükleriyle yeni şeyler üreten ve bunu da başkalarıyla paylaşma ihtiyacı duyan sosyal bir varlıktır. Sosyal ve toplumsal yaşamın temelini de karşılıklı ilişkiler oluşturur. İnsanın dünyada var olduğunu hissetmesi, iç ve dış dünya ile anlamlı ilişkiler içinde olması ile mümkündür.
- İnsan ilişkilerinin temeli dile dayanmaktadır. Dolayısıyla insanın bütün hayat deneyimi doğal olarak dile yansır. Sabahtan akşama dek konuşan, bütün duygu, düşünce ve isteklerini dil ile ifade eden insan, dili kendi varlığına uydurur. Bu bakımdan dil, insanın var oluş biçiminin ifadesidir.
- İnsan, varlık alemini ancak dili sayesinde tanır. Bildiklerini, öğrendiklerini onun sayesinde elde eder ve yaşamını ona göre düzenler. Bir insanın dil olmaksızın sosyalleşmesi, diğer insanlarla sağlıklı bir iletişim kurabilmesi olanaklı değildir. Örneğin bildiğimiz anlamda dile sahip olmayan hayvanlar, insanların elde ettikleri başarılardan yoksundur ve öteki hayvanlarla ortak bir dünya oluşturamamaktadır. Bir maymun ya da balık, doğanın imkânlarından ancak içgüdüsel olarak yararlanabilmektedir. Şunu da belirtmeliyiz ki hayvanların da kendilerine özgü dilleri vardır ama hayvan dilinde insan dilinin temel özellikleri yoktur. Bir köpek bugün nasıl havlıyorsa bundan yüzyıllar önceki köpek de aynı şekilde havlamaktaydı. Bir kedi, miyavlamayı kimseden öğrenmemiştir. Ne var ki insanoğlu, doğuştan hazır bulduğu dili sonradan öğrenir ve bunu zaman içinde geliştirir.
- İletişim, yaşamımızın vazgeçilemeyecek gerçeklerindendir. İletişim ise dil ile gerçekleşmektedir. Dil, insanın var olduğu dünyayı anlamayı ve anlatmayı sağlayan bir iletişim aracıdır. Birey çevresini, toplumu ve toplumun geliştirdiği kültürel birikimi diliyle anlamlandırır. Bu anlamlandırma geliştikçe bilgi ve kültür evreni zenginleşir.
- Dil, yalnızca insanı insana yaklaştıran, insanları değişik yönleriyle birbirine bağlayan bir yol değildir. Dil, insanı bütün evrenle karşı karşıya getirir, evreni insana açar. İnsanın evrendeki her şeyle bir ilişki kurabilmesi dil sayesinde gerçekleşir. Dil olmadan bir olayı, duyguları, anıları anlatmanın imkânı yoktur.
- İnsanların dili doğuştan hazır bulduğunu, onu sonradan geliştirdiğini söylemiştik. Her insan, konuştuğu dili sonradan geliştirdiğine göre insanların dili kullanma biçimi de birbirinden farklıdır. Kimileri dili çok etkili bir şekilde kullanırken kimileri dili kullanmada yetersiz kalabilmektedir. Bu da iletişimin kalitesini etkilemektedir. Bunun yanında insanlar, birbirleriyle İletişim kurarken dili farklı işlevlerde kullanmaktadır. Bu, dilin hangi amaçla kullanıldığıyla doğrudan ilgilidir.
- İnsanın dili kullanma amacı içinde bulunduğu duruma, ruh hâline, yaşadıklarına göre vb. değişebilir. Bir öğretmenin sınıfta öğrencilerine ders anlatırken kullandığı dilin işleviyle kapı yaparken eline keser vuran bir marangozun can açısıyla kullandığı dilin işlevi kuşkusuz aynı değildir.