İkinci Beylikler Dönemi 10. Sınıf Tarih
Moğolların Orta Asya’yı istila etmeye başlamalarının ardından Türkmenler kitleler hâlinde Anadolu’ya yönelmişlerdir. Dağınık hâlde hareket eden bu Türkmen kitleleri Anadolu’nun sosyopolitik hayatını derinden etkilemiştir. Konargöçer bir yapıya sahip olan Türkmenler Anadolu’da yerel unsurlara zarar verdiği düşüncesiyle Selçuklu sultanları tarafından gaza ve cihat politikası çerçevesinde sınır boylarına yerleştirilerek Bizans üzerine akınlar düzenlemeleri sağlanmıştır.
XIII. yüzyılın sonlarına gelindiğinde Anadolu’da Moğolların etkisinin kaybolduğu görülmüştür. Selçukluların eski güçlerinde olmadığını fark eden Türkmen beyleri egemen oldukları bölgelerde birer birer bağımsızlıklarını ilan etmişlerdir. XIII. yüzyılda başlayan II. Türk Beylikleri Dönemi XVII. yüzyılda Ramazanoğullarının Osmanlı Devleti’ne katılmasına kadar devam etmiştir.
II. Dönem Türk Beylikleri ve Kuruldukları Bölgeler
II. Türk Beyliklerinin Özellikleri
- Türkiye Selçuklularından doğan boşluğu doldurmuşlardır.
- Moğollara karşı mücadele etmişlerdir.
- Anadolu’da Türk varlığını devam ettirmişlerdir.
- Kuruldukları bölgelerde cami, medrese, han, hamam gibi yapılar yaparak Anadolu’yu bayındır hâle getirmişlerdir.
- Anadolu’da Türk kültürünü yaşatmışlardır.
- Sınır boylarının güvenliğini sağlamışlardır.
Moğollar Sonrası Anadolu’da Mutasavvıflar
Moğolların, Anadolu’daki siyasi, sosyal ve ekonomik düzeni bozmasının ardından savunmasız kalan halk, tasavvuf ehli manevi otoritelere sığınmaya başlamıştır. Bu dönemde Mevlâna Celâlettin Rumi, Hacı Bektaş Veli, Sultan Veled, Yunus Emre açtıkları tekke ve zaviyeler sayesinde geniş halk kitlelerini etraflarında toplamışlardır. XIII. yüzyılda Anadolu’ya gelen Mevlâna Celâlettin Rumi oğlu Sultan Veled ile birlikte Mevlevilik tarikatını kurarak Bağdat’tan Rumeli’ye kadar geniş bir coğrafyaya yayılmışlardır. İlk mutasavvıf olan Hoca Ahmet Yesevi’nin öğrencisi Hacı Bektaş Veli Anadolu’da İslam’ın yayılmasında etkili olan en önemli kişidir. Yunus Emre, Farsçanın ağır bir şekilde kullanıldığı XIII. yüzyıl Anadolu’sunda eserlerini duru bir Türkçe ile kaleme alarak Türkçe konuşan halk tabakasına tasavvufu sevdirmiştir.