Peygamberimiz adalet konusunda çok hassas davranmış adeta kılı kırk yararcasına yaşamıştır. Kimsenin hakkını yememiş ve kimseye karşı da haksızlık yapmamıştır. Daima haksızlığa uğrayanların yanında yer almıştır. Daha gençlik yıllarında, haksızlıkla mücadele için amcası Zübeyr başkanlığında kurulan Hılfu’l—Fudul’a (Erdemliler Cemiyeti) katılarak bu konuda ne kadar hassas olduğunu göstermiştir. Peygamber olduktan sonra bu olay aklına geldiğinde bugün olsa yine katılırdım demiştir.
Peygamberimiz insanlar arasında hiçbir zaman ayrım yapmamıştır. Kimseye imtiyaz tanımamıştır. Kendi sevdikleri de olsa adaletten hiç bir şekilde şaşmamıştır. Kimseye soyuna, malına, makamına ve mevkisine bakarak ayrıcalık tanımamıştır. Adalet neyi gerektiriyorsa onun gereğini yapmıştır. Bu konunun önemiyle ilgili de Müslümanları şu sözleriyle uyarmıştır.
- “Güçsüzün, incindiği ve hakkını alamadığı bir toplum yücelemez.”
- “Yer ve gökler adaletle ayakta durmaktadır.”
Yüce Allah’da Kur’an’ı Kerim’de bu konunun önemi üzerinde durmuş ve bir ayette bu konuyu şu şekilde ele almıştır:
“Ey inananlar! Allah için adaletle şahitlik edenler olun. Bir topluluğa karşı duyduğunuz kin sizi adaletten saptırmasın. Adil davranın, takvaya yakışan budur: Allah ’tan korkun, kuşkusuz Allah yaptıklarınızdan haberdardır.” (Maide Suresi, 8. ayet)
Kul hakkı konusunda çok hassas yaşayan peygamberimiz bu konudaki hassasiyetini ölmeden önce bir kere daha göstermiştir.
0, vefat etmesine yakın bir zamanda Müslümanları toplamış ve onlara:
— “Ey Müslümanlar, şayet birinize haksız bir muamelede bulunmuşsam onu ödemeye hazırım. Kimin hakkı varsa işte şahsım işte malım gelsin alsın.” demiştir. Vefatından önce bu davranışıyla Müslümanlara bu konunun önemini bir kere daha hatırlatmıştır.
Çok