Hikaye, sözlükte bir olayın, sözlü veya yazılı olarak aktarılması biçiminde ifade edilir. Edebiyatta ise yaşanmış ya da yaşanabilir olayların kısaca anlatıldığı yazılara verilen genel addır.
Her asırda görülen hikaye, en eski türlerden biridir. Sözlü Dönemde insanların gördüklerini, yaşadıklarını birbirine anlatmaları hikaye sanatının ilk çekirdeğini oluşturur. Sözlü hikaye sanatı zamanla destanları, masalları, halk hikayelerini oluşturmuştur. Ancak hikayenin kendine özgü bir tür olarak bağımsızlığını kazanması 19. yüzyılda olmuştur. Modern anlamda hikayenin Batı’da ilk örnekleri 18. yüzyılda görülmeye başlanmış ve 19. yüzyılda roman türünden ayrılarak adına “küçük hikaye” denen tür oraya çıkmıştır.
Hikayenin Genel Özellikleri
- Gerçekliği, gündelik hayatı konu eden, yaşanmış ya da tasarlanmış bir olayı, bir durumu anlatan kısa, kurmaca anlatılara “hikaye” denir. Ancak gerçekliği ele alış biçimi, her zaman gerçekçi yöntemlerle değil, kimi zaman tamamen düşsel, fantastik bir bakış açısıyla da olabilir.
- 19. yüzyıl sonlarında, Türkçede Batılı örneklerinden etkilenerek yazılan ve “nouvelle” olarak adlandırılan bu tür anlatılara “hikaye” denmiştir. Fakat aynı zamanda, Tanzimat döneminde “roman” da “hikaye” olarak adlandırılıyordu. Diğer yandan, anlatı ve olayların, hatırda kalanların anlatılması karşılığı olarak da “hikaye”nin kullanılması, kendine özgü nitelikleri olan bu türü ayırt etmek için 1960’lardan sonra “hikaye” sözcüğü önerildi.
- Tür niteliklerini kesin çizgileriyle belirleyerek hikayenin tanımını yapmak güçtür. Hikayenin gelişim tarihine bakıldığında ayırıcı niteliklerinin çağlara ve her yazarın estetik anlayışına göre değiştiği görülür. Kuşkusuz bu tespit yalnızca hikaye için değil, diğer türler, özellikle de roman için geçerlidir. Ancak hikayenin, masal, fabl, efsane, anekdot, kıssa gibi diğer kısa anlatı türleriyle arasındaki ince sınırları belirleyebilmek için yalnızca kendine özgü ayırıcı niteliklerini belirlemek gerekir.
- Hikaye, yaşanmış ya da yaşanma ihtimali olan olayları, durumları ilgi çekici biçimde anlatan olay çevresinde gelişen bir türdür.
- Her hikayede belli bir olay, olayı yaşayan kişi ya da kişiler (kahraman), olayın geçtiği mekan (yer, uzam), olayın gerçekleştiği zaman gibi unsurlar bulunur.
- Her hikaye mutlaka bir olay ya da duruma dayanır.
- Kişilerin hayatlarının belli ve kısa bir anı anlatılır, ayrıntılara girilmez.
- Olaylar, ya birinci ya da üçüncü kişi ağzıyla anlatılır.
- Romandan kısa olması, dar bir zaman parçasını kapsaması, kişilerin sayıca az olması, kişilerin yaşayışının bir yanı üzerinde daha çok durulması hikayenin temel özellikleridir.
Klasik Hikayeler üç bölümden oluşur.
a) Serim bölümünde olayın kahramanları, yeri ve başlangıcı ile ilgili ipuçları verilir.
b) Düğüm bölümü ise hikâyenin merak unsurunun olduğu noktadır, yani okuyucunun kafasında yoğunlaşan büyük soru ve cevaplar buradadır. Düğüme kadar olan her bir soru ara düğümdür. Bir hikâyede birden çok ara düğüm olabilir. Ara düğümler, ana düğümü destekler, kuvvetlendirir. Buna merak unsuru denir. Her görülen soru düğüm, cevabı da çözümdür.
c) Sonuç bölümünde yazar olayı veya olayları sonuca bağlar; çözülmüş olan ana düğümün ardından hikâye sonlanır.
- Hikaye ve roman, anlatma esasına dayanan diğer kurmaca edebi türler içinde gerçekliği temel almalarıyla birbirlerine yaklaşır. Bu iki türü birbirinden ilk bakışta ayıran en temel özellik hikayenin kısa olmasına karşılık romanın daha uzun ve katmanlı olmasıdır. Hikayenin kısa soluklu olması, onun diğer türsel ayırıcı niteliklerini de belirler: Yoğunluk, birlik anlamında bir bütünlük, etkileyicilik ve anlatımın özlü olması.
Bu yönleriyle hikâye anlatımı romandan çok farklı bir tekniği gerektirir:
- Hikâye çoğunlukla tek bir olaya ve yalın bir kurguya dayanır.
- Romana göre daha az geliştirilmiş az sayıda kişilerden oluşur.
- Hikâyede romandaki gibi uzun psikolojik çözümlemelere, çevre, ortam, kişi tasvirlerine yer yoktur.
- Karikatür çizerken nasıl en belirgin özelliklerin çarpıcı bir biçimde ortaya çıkması için diğer ayrıntılar atılıyorsa hikâye dili de etkili, öz ve yoğun bir anlatımı az sözle yaratmak zorundadır.
- Hikâye, genellikle kurmacanın düğümünün aniden çözülmesiyle, beklenmedik, çarpıcı bir sonla, çoğu zaman anlatıda ani bir düşüşle biter.
- Hikâyede anlatımın yoğunluğu okurun dikkatinin de yoğunluğunu gerektirir. Hikâyenin kısa ve yoğun olması bir çırpıda okunmasını sağlayarak okurun dikkatinin dağılmasına fırsat vermez.
- Hikâye seçilmiş bir olaya, bir duruma, özel bir ana, bireyin iç dünyasında belli bir duyarlık noktasına, dikkatlerden kaçan bir ayrıntıya yoğunlaşarak hayatla, insanla, toplumsal olanla ilgili önemli farkındalık yaratır.