GÜNLÜK
Yaşanan olayların ve bu olayların kişide bıraktığı izlenimlerin, tarih atılarak günü gününe yazılmasıyla oluşan eserlerdir.
Günlük sözcüğü, ”jurnal” ve “ruzname” sözcükleriyle de karşılanmıştır.
Nurullah Ataç, “günlük” sözcüğü yerine “günce” sözcüğünü kullanmıştır.
Günlükler, yazarların kendi kendileriyle dertleşme, konuşma gereksiniminden doğmuştur.
Yazar, yaşadığı günler içinde duyduklarını, öfkesini, sevincini, bunalımlarını içtenlikli bir anlatımla dile getirir.
Olaylar yaşandığı gün kaleme alınır.
Olaylar, bizzat yaşayan tarafından yazılır.
Günlükler, yazarını, çevresini, yaşadığı günleri tanımamıza yarar.
Günlükler “içe dönük” ve “dışa dönük” olmak üzere ikiye ayrılır.
Edebiyatımızdaki önemli günlükler şunlardır:
— Direktör Ali Bey: Seyahat Jurnali
— Ömer Seyfettin: Ruznameler
— Oğuz Atay: Günlük
— Nurullah Ataç: Günce I-II
— Cemil Meriç: Jurnal I—II
— Cahit Zarifoğlu: Yaşamak
— Cemal Süreya: 999. Gün / Üstü Kalsın, Günler
— Tomris Uyar: Gündökümü, Günlerin Tortusu
— Salah Birsel: Yaşlılık Günlüğü, Aynalar Günlüğü…
— Ece Ayhan: Başıbozuk Günceler
— İlhan Berk: El Yazılarına Vuruyor Güneş
— Hilmi Yavuz: Geçmiş Yaz Defterleri
Anı-günlük farkı
Anılar yaşandıktan sonra yazılırken günlükler yaşarken yazılır. Bu yönden anılarda belleğin payı büyüktür. Günlükte ise yaşananlar sıcağı sıcağına anlatıldığı için işin içine bellek pek katılmaz.
Suut Kemal Yetkin, “Günlük ileriye doğru gider, hatıra geriye doğru iner. Biri yaşarken, öbürü yaşandıktan sonra yazılır.” der.