a) Ergenekon Destanı
Ergenekon adı verilen yerde Göktürklerin nasıl çoğaldıkları ve demir bir dağı delerek nasıl oradan çıktıkları anlatılmaktadır.
Moğol tarihçisi Reşidüddin tarafından ilk defa tespit edilip yazılı hale getirilmiştir.
Destanı daha sonra Ebulgazi Bahadır Han, Şecere-i Türk adlı eserde kaydetmiştir.
Destanın Özeti
Moğol ilinde Oğuz Han soyundan İl Han’ın hükümdarlığı zamanına Katarların hükümdarı Sevinç Han, Moğol ülkesine savaş açar. İl Han’ın yönetimindeki orduyu Kırgızlar ve başka boylardan da yardım alarak yenmiştir; İl Han’ın ülkesindeki herkesi öldürürler. Yalnız İl Han’ın küçük oğlu Kıyan ve eşi ile yeğeni Nüküz ve eşi kaçıp kurtulmayı başarırlar. Düşmanın, kendilerini bulamayacağı bir yere gitmeye karar verirler. Yaban koyunlarının yürüdüğü bir yolu takip ederek yüksek bir dağda dar bir geçide vardılar. Bu geçitten geçerek içinde akarsular, pınarlar, çeşitli bitkiler, çayırlar, meyve ağaçları, çeşitli avların bulunduğu bir yere gelince Tanrıya şükrettiler ve burada kalmaya karar verdiler. Dağın doruğu olan bu yere, dağ kemeri anlamında “Ergene” sözcüğüyle “dik” anlamındaki “kon” sözcüğünü birleştirerek “Ergenekon” adını verdiler. Kıyan ve Nüküz’ün oğulları çoğaldı. Dört yüz yıl sonra kendileri ve sürüleri o kadar çoğaldılar ki Ergenekon’a sığamadılar. Atalarının buraya geldiği geçidin yeri unutulmuştu. Ergenekon’un çevresindeki dağlarda geçit aradılar. Bir demirci, dağın demir kısmını eritirlerse yol açılabileceğini söyledi. Demirin bulunduğu yere bir sıra odun, bir sıra kömür dizdiler ve ateşi yaktılar. Yetmiş yere koydukları yetmiş körükle hep birden körüklediler. Demir eridi, yüklü bir deve geçecek kadar yer açıldı. İl Han’ın soyundan gelen Türkler yeniden güçlenmiş olarak eski yurtlarına döndüler, atalarının öcünü aldılar. Ergenekon’dan çıktıkları gün olan 21 Mart’ta her yıl bayram yaptılar. Bu bayramda bir demir parçasını kızdırırlar, demir kıpkırmızı olunca önce hakan, daha sonra beyler demiri örsün üstüne koyarak döverler. 21 Mart günümüzde de hem özgürlüğe kavuşulan yeni günün (nevruz) hem de baharın bayramı olarak kutlanmaktadır.
b) Bozkurt Destanı
MS 6. yüzyıldan 5. yüzyıl ortalarına kadar egemen olan Göktürk devletinin soy kütüğü ve var olma hikâyesidir.
Destanın değişik üç rivayeti vardır fakat bu rivayetlerin üçünde de ana hatlar aynıdır.
Destanda soyu sopu öldürülmüş olan Türk çocuğunun dişikurt tarafından beslenip büyütülmesi ve onunla birlikte yaşayarak, yeni Göktürk nesillerini meydana getirişi hikâye edilir.
Destanda Türk soyunun dişi kurttan türediği inancı işlenmiştir.
Destanın Özeti
“Hun ülkesinin kuzeyinde So adı verilen bir ülke vardı. Burada, Hunlarla aynı soydan gelen Göktürkler otururdu. Bir gün Göktürkler So ülkesinden ayrılmaya karar veriler. Bu sırada başlarında Kağan Pu adlı bir yiğit vardı. Kağan Pu’nun on altı kardeşi bulunuyordu. On altı kardeşten birinin annesi kurttu. Annesi Göktürklerce en kutsal yaratıklardan biri olarak bilinen ve böyle kabul edilen bir kurt olduğu için delikanlı, rüzgârlara ve yağmura söz geçirir, bu iki kuvveti buyruğu altında tutardı. Bununla beraber, 80 ülkesindeki yurtlarından ayrılan Göktürkler düşmanlarının baskınına uğradılar. Bu baskında düşmanlar bütün Göktürkleri yok ettikleri gibi on altı kardeşten sadece birisi kurtulabildi. Kurtulan delikanlı annesi kurt olan idi. Bu delikanlının da birisi yaz diğeri de kış ilahının kızı olan iki karısı vardı. Baskından sonra her ikisinden ikişer oğlu oldu. Zamanla kalabalıklaşıp çoğalan halk, çocuklardan en büyüğünü kendilerine Hakan seçtiler; o zamanki adı Göktürk dilinde değildi. Hakan seçilir seçilmez Göktürkçe olmayan bu adını bıraktı ve Türk adını aldı. Ondan sonra en Türk kadınla evlendi, birçok çocukları oldu. İçlerinden Asena adını taşıyan biri hakanlık tahtına geçince boyun adı da Aşine oldu.”
Güzel