GERİ DÖNÜŞÜM
Yeniden değerlendirilme imkanı olan atıkların çeşitli fiziksel ve/veya kimyasal işlemlerden geçirilerek ikincil ham maddeye dönüştürülmesiyle tekrar üretim sürecine dahil edilmesine geri dönüşüm denir. Diğer bir tanımlamayla herhangi bir şekilde kullanılarak kullanım dışı kalan geri dönüştürülebilir atık malzemelerin çeşitli geri dönüşüm yöntemleri ile ham madde olarak tekrar imalat süreçlerine kazandırılması olarak tanımlanabilir.
Doğal kaynakların sonsuz olmadığı, dikkatlice kullanılmadığı takdirde bir gün bu doğal kaynakların tükeneceği akıldan çıkarılmamalıdır.
Bu durumun farkına varan ülke ve üreticiler kaynak israfını önlemek ve ortaya çıkabilecek enerji krizleri ile baş edebilmek için atıkların geri dönüştürülmesi ve tekrar kullanılması için çeşitli yöntemler aramış ve geliştirmişlerdir.
Kalkınma çabasında olan ve ekonomik zorluklarla karşı karşıya bulunan gelişmekte olan ülkelerin de doğal kaynaklarından uzun vadede ve maksimum bir şekilde faydalanabilmeleri için atık israfına son vermeleri, ekonomik değeri olan maddelere geri dönüşüm ve tekrar kullanma yöntemlerini uygulamaları gerekmektedir.
Geri dönüşümde amaç; kaynakların lüzumsuz kullanılmasını önlemek ve atıkların kaynağında ayrıştırılması ile birlikte atık çöp miktarının azaltılması olarak düşünülmelidir. Demir, çelik, bakır, kurşun, kağıt, plastik, kauçuk, cam, elektronik atıklar gibi maddelerin geri dönüşüm ve tekrar kullanılması, doğal kaynakların tükenmesini önleyecektir. Bu durum; ülkelerin ihtiyaçlarını karşılayabilmek için ithal edilen hurda malzemeye ödenen döviz miktarını da azaltacak, kullanılan enerjiden büyük ölçüde tasarruf sağlayacaktır. Örneğin kullanılmış kağıdın tekrar kağıt imalatında kullanılması hava kirliliğini %74-94, su kirliliğini %35, su kullanımını %45 azalttığı ve bir ton atık kağıdın kağıt hamuruna katılmasıyla 8 ağacın kesilmesi önlenebilmektedir.
Ayrıca geri dönüşüm, katı atık miktarını azaltarak çevre kirliliğinin önemli ölçüde azaltılmasını sağlar. Özellikle katı atıkları düzenli bir şekilde bertaraf edebilmek için yeterli alan bulunmayan ülkeler için katı atık miktarının ve hacminin azalması büyük bir avantajdır.
Sağlıklı bir geri dönüşüm sisteminin ilk basamağı ise bu malzemelerin, oluştukları ham maddelere göre gruplandırılarak toplanmasıdır.
SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK
Canlıların, doğal olarak yaşayıp çoğalmalarının sürekliliği için bulundukları çevrenin kalitesinin en üst düzeyde devam ettirilmesine sürdürülebilirlik denir.
Doğal kaynakların sürdürülebilirliği yaşadığımız dünyanın geleceği için çok önemlidir. Örneğin, toprak, ekosistemindeki dengeler bozulmadığı sürece bitki ve hayvanların yaşamını sürdürdüğü en önemli kaynaktır. Toprağın yapısı bozulursa bitki örtüsü bozulacağından hayvan ve insanlar bu durumdan olumsuz etkileneceklerdir. Çünkü ekosistem içerisindeki madde akışı bitki, hayvan ve insan sırasında ilerlemektedir. Bu olumsuzluklardan kurtulmak için toprağın verimli yönetimi şarttır. Toprak yönetimi ile erozyon, çölleşme, tuzlanma ve kumlaşma gibi toprak yapısını bozan etkenlerin önüne geçilebilir.
Su kaynakları da toprak gibi hızla kirlenmeye ve sürdürülebilirliğini kaybetmeye başlamıştır. Bunun nedeni, nüfus artışına paralel olarak su tüketiminin artması, küresel ısınma, fabrika ve evsel atıkların arıtılmadan doğaya verilmesidir. Sürdürülebilirliğin sağlanabilmesi için arıtma
tesislerinin tam kapasite ile çalışması gerekir.
Meraların erken ve aşırı otlatmayla tahrip edilmesi, ormanlardaki ağaçların kereste ihtiyacı için kontrolsüz kesimi de ekosistemdeki oksijeni azalttığı gibi bu bölgelerde yaşayan canlıların da nesillerini tehdit ederek biyolojik çeşitliliğimize dolayısıyla sürdürülebilirliğe darbe vurmaktadır.
Sürdürülebilir Bir Yapay Ekosistem Kurulabilir mi?
1990 yılında ABD’nin Arizona eyaletinde 12.000 m2 lik sadece güneş ışığının girebildiği kapalı alana biyosfer II projesi kurulmuştur.
Biyosfer II’de madde döngülerinin kendiliğinden işlemesi için gerekli olan koşullar sağlandı. Yerkürede bulunan, bitki türü ve hayvan türü örnekleri, akarsular, bataklıklar, yağmur ormanları, savan, çöl gibi önemli biyomlar olacak şekilde bir ortam oluşturuldu.
200 milyon dolara mal olan bu yapay ekosistem iki yıl kendi kendine yetebildi.
Biyosfer II’de iki yıl sonra, göller yosunlaşmış, tarlalar yabani otlarla kaplanmış, omurgalılar ölmüş, faydalı böcekler ölmüş, zararlı böcekler artmıştır.
Biyosfer II’ deki oksijenin azalması buna karşılık zehirli gazların artması bilim insanlarının Biyosfer II’yi terk etmelerine neden olmuştur.
Şu hâlde insanlar, yerkürenin biyoçeşitliliğine ve burada sunulan ekosistem hizmetlerine muhtaçtır.
Nüfus Artışının sürdürülebilirliğe Etkisi
Artan nüfusun, beslenme, barınma, kaliteli yaşam v.b gereksinimini karşılamak için doğal kaynakların tüketim oranı artar. Beslenme sorununu çözmek için otlaklar tarım arazisine çevrilmektedir. Otlakların tarım arazisi olarak kullanılması birçok hayvan ve bitki türünün gerçekleştirdiği ekosistem hizmetlerini aksatır.
Barınma sorununu çözmek için giderek artan kentleşme, birçok canlı türünü doğal yaşama ve çoğalma ortamından yoksun bırakarak bunların ekosistem hizmetlerini durdurur. Nüfus artışına bağlı olarak ekosistem hizmetlerini engelleyen ve sürdürülebilirliğe olumsuz yönde etki eden faktörlere şu örnekler de verilebilir.
- Sulama ve enerji ihtiyacının karşılanması için barajların kurulması
- Değişik gereksinimleri karşılamak için fabrikaların kurulması
- Ulaşımı sağlamak için, yolların açılması ve fosil yakıtların kullanılması
Artan nüfusun etkinlikleri sonucunda biyoçeşitlilik azalır. Bu azalma; canlıların doğal yaşama alanlarının parçalara bölünmesi, nesillerinin yok olması, iklim değişiminin etkileri ve istilacı türlerin etkisiyle olmaktadır.
Kentlerin sürdürülebilirliğe Etkisi
Kentleşmenin artmasıyla ekosistem hizmetlerini gerçekleştiren canlıların, yaşam alanının azalması, canlıların kullandığı besin kaynaklarının azalması, hava kirliliğinin artması, su kirliliğinin artması ve iklim değişikliliğinin olması sayılabilir.
Teknolojik Gelişmelerin Sürdürülebilirliğe Etkisi
Çeşitli alanlarda kullanılmak üzere üretilen makinelerin artışı, doğal kaynakların tüketimini ve doğaya salınan atıkların artmasına neden olur.
Teknoloji ürünleriyle yapılan savaşlar ekosistem hizmetlerini ve sürdürülebilirliliği aksatan en önemli etmenlerden biridir. Bombaların neden olduğu 3000 derecelik sıcaklık, bu bölgedeki bitki, hayvan ve topraktaki mikroorganizmaları kavurur. Kavrulan toprağın doğal yolla yeniden işlenebilmesi yüz yılları gerektirir.
Bu nedenle savaşın neden olduğu ekolojik kıyımın toplumsal kıyımlara eşdeğer olduğu düşünülmelidir.
Tarımın Sürdürülebilirliğe Etkisi
Artan nüfusun besin gereksinimini karşılamak için verimi artırıcı tekniklerin bilinçsiz kullanılması sürdürülebilirliği olumsuz etkiler.
Tarımdaki ürün artışını sağlarken fosil yakıtların, pestisitlerin, kimyasal gübrenin ve herbisitlerin bilinçsiz kullanılması ekosistem hizmetlerini aksatarak sürdürülebilirliği etkiler.
- Fosil yakıt kullanımı, hava kirliliği, küresel ısınma, küresel iklim değişikliği ve asit yağmurlarına neden olur.
- Çok miktarda kimyasal gübre ve pestisitlerin kullanılması su kirliliğine neden olur.
Su ve besin yoluyla alınan bu kimyasal maddeler besin zinciri oluşturan canlıların dokularında birikir.
Madde ve Besin Kaynaklarının Sürdürülebilirliğinin Yaşam İçin Önemi
Doğadaki madde ve besin kaynakları, yenilenebilir ve yenilenemez olanlar olmak üzere iki kısımda incelenir.
- Yenilenemez özellikteki doğal kaynakların kullanıldıktan sonra yenilerinin oluşması çok uzun zaman alır. Bunlar petrol, kömür, doğal gaz, linyit gibi enerji kaynaklarıdır.
- Yenilenebilir özellikteki doğal kaynaklar ise doğadaki denge bozulmadığı sürece kendi kendini yenileyebilen kaynaklardır. Güneş ve rüzgâr enerjisi yenilenebilir enerji kaynaklarının başında gelir.