Fecriati Topluluğu 1909-1912 11.Sınıf Edebiyat
FECRİATİ TOPLULUĞU (1909-1912)
- 20 Mart 1909 tarihinde İstanbul’da bir grup sanatçı (Bunların arasında Servetifünun edebiyatının genç üyeleri olan Celal Sahir, Faik Ali Ozansoy ve Ahmet Samim de vardır) toplantı yaparlar. Bu toplantıda kendi edebiyat ve sanat anlayışlarını temsil edip kamuoyuna açıklayacak bir edebi topluluk kurulmasına karar verirler.
- Servetifünun edebiyat topluluğu dağılmış, fakat dergi çıkmaya devam emiştir. Servetifünun II. Meşrutiyet sonrasında yeni bir edebiyat anlayışının da organı olacaktır. Kendilerine Fecriati adını veren gençler, Servetifünun’dan kendilerine katılan Faik Ali, Celal Sahir ile birlikte toplanırlar.
- Servetifünun’da yayımladıkları bir beyanname ile kendilerini kamuoyuna resmen tanıtmışlardır.
Adlandırma
- Fecriati, II. Meşrutiyet’in ilanından sonra, 20 Mart 1920’de bir araya gelerek gözden düşen edebiyatın gelişmesine hizmet edeceklerini, itibarını yükselteceklerini öne süren, “sanat şahsi ve muhteremdir” ilkesini benimseyen topluluktur.
- Topluluğa ilk isim teklifi Ahmet Haşim’in önerdiği “Sina-yı Emel” (emellerin zirvesi) adıdır, beğenilmez. Faik Ali’nin önerdiği, ‘geleceğin ışığı’ anlamına gelen “Fecriati” adı kabul edilir ve başkanlığa da topluluğun yaşça en büyüğü Faik Ali Ozansoy seçilir. Aynı toplantıda bu topluluğun bir yayın organı olarak da Fecriati adında bir dergisinin çıkarılmasına karar verilir. Ancak sonradan dergi fikrinden vazgeçilir, çünkü bu sanatçılar yazılarını “Servetifünun, Rübab, Şehbal ve Resimli Kitap” gibi dergilerde yayımlarlar.
Fecriati Beyannamesi ve Topluluğun Görüşleri / Amaçları
“Servetifünun” dergisinin (038, sayı: 977) sayısında yayımladıkları bir beyanname ile kendilerini kamuoyuna resmen tanıtırlar. Fecriati Beyannamesi, bir edebî topluluğun türlerinde yayımladığı ilk beyanname niteliği taşır. Bu beyannamenin ne yazık ki “11 aylık” bir ömrü olacak ve bu süre içerisinde 4 başkan değişecektir. Encümenin ilk başkanı olarak Faik Ali ile Celal Sahir’in başkanlıkları arasında ise, aynı mevkide, Fazıl Ahmet ve Hamdullah Suphi de bulunmuşlardır.
Topluluğun beyannamede yer alan görüşleri şunlardır:
a) Edebiyatı çok ciddiye almakta, onu hoş vakit geçirmek için bir vasıta olarak kabul etmemektedir.
b) Dilin, edebiyatın, edebi ve sosyal bilimlerin ilerlemesine dikkat etmek; genç yetenekleri bir araya toplamak, açık
fikir münakaşa/an ile kamuoyunu aydınlatmak amaçları arasındadır
c) Ayrıca, Batı’daki benzeri oluşumlar/a sürekli temas kurmayı amaçlamışlardır.
d) Herkese açık toplantılar (konferanslar) düzenleyerek halkın sanat ve edebiyat konularında bilgilerini artıracaklardır.
e) Topluluk üyelerinin eserlerini basarak bu eserler “Fecriati Kütüphanesi” adı altında yayımlanacaktır.
f) Üyelerce veya yarışma yoluyla imza sahipleri dışındakilerce yapılacak Batı’nın önemli eserlerinin Türkçeye çevrilmesini sağlayacaktır.
g) Encümenin yayın organı, Servetifünun dergisidir.
Genel özellikleri
Fecriaticiler, kendilerinden önceki bütün edebiyat mirasını reddettiklerini söyleseler de Servetifünun hem biçim hem içerik açısından anlayışını devam ettirmişlerdir. Yayımladıkları beyannamede kendilerini Servetifünun’dan ayrı göstermeye çalışmışlardır.
Görüşlerini “Sanat şahsi ve muhteremdir” (sanat, kişisel ve saygıdeğerdir) diye özetlerler.
Fecriati mensupları şiir, tiyatro, hikâye, roman, eleştiri gibi değişik edebî türlerde eser vermişlerdir.
Fecriati şairleri şiirlerinde “aşk” ve “tabiat” temalarını işlemişlerdir. Daha geri planda özlem, ayrılık, yalnızlık, kötümserlik, ölüm ve sanat temalarını ele almışlardır.
Servetifünun şairlerinin duygularındaki marazilik (hastalıklı olma durumu), Fecriati şiirinde daha aşırı bir şekilde devam eder
Dilde, Servetifünun’un takipçisi durumundadırlar; şiir diline Arapça ve Farsçadan yeni kelimeler getirilmiş, konuşma dilinden uzaklaşmaya devam edilmiştir.
“Aruz” ölçüsünü kullanmaya devam etmişlerdir.
Tanzimat’tan sonra Türk şiirinde kullanılan nazım şekillerini kullanan Fecriaticiler, özellikle Fransız edebiyatından gelen sone ile serbest müstezadı kullanmışlardır. Tevfik Fikret’le başlayan serbest müstezadı daha ileriye götürerek Fransız sembolistlerinin serbest nazım tekniğine yaklaşmışlardır.
Sembolist ve empresyonist (izlenimcilik) anlayışı sanat eserlerinde sergilemekte zaman zaman Servetifünun mensuplarından daha başarılı bir çizgi yakalamışlardır.
Şiirlerinde imgelere ağırlık vermişler, kimi şiirlerinde Servetifünun şiirinden daha kapalı ve marazî söyleyişe gitmişlerdir.
Roman ve hikâyede, Servetifünuncuların realist-natüralist çizgisini devam ettirmişlerdir.
Fecriaticiler, hikâye alanında belirli bir başarı ortaya koymuşlardır. Maupassant tarzı klasik olay hikâyeleri topluluk
mensuplarının karakteristik özelliklerini yansıtır. Hikâye ve roman alanında İzzet Melih, Cemil Süleyman, Yakup Kadri ve Refik Halit eser vermişlerdir.
Sanat endişesinden uzak, çarçabuk yazılmış tiyatro oyunları ortaya konmuştur. Birçok yazar, dönemin ilgi çeken türü tiyatroya yönelmişlerdir. Fecriati mensupları arasında Şahabettin Süleyman, Tahsin Nahit, Müfit Ratip, Yakup Kadri, Refik Halit ve İzzet Melih tiyatro eserleri kaleme almışlardır
Temsilcileri; Ahmet Samim, Ahmet Haşim, Emin Bülent, Emin Lami, Tahsin Nahit, Celal Sahir, Cemil Süleyman,
Hamdullah Suphi, Refik Halit, Şahabettin Süleyman, Abdülhak Hayri, İzzet Melih, Ali Canip, Ali Süha, Faik Ali, Fazıl Ahmet, Mehmet Behçet, Mehmet Rüştü, Köprülüzade Mehmet Fuat, Müfit Ratip, Yakup Kadri’den oluşmaktadır. Topluluğa daha sonra Süleyman Fehmi, İsmail Suphi, Nevin, Mehmet Ali Tevfik, Ali Canip, Hasan Bedrettin, İbrahim Alaattin de katılmıştır.
Temsilcilerin hepsi değişik yollara sapmış, bir kısmı çok genç ölmüş, “Yakup Kadri, Refik Halit, Hamdullah Suphi, Şahabettin Süleyman, Ali Canip” gibi pek çok isim Millî Edebiyat akımına katılmıştır. Onun için bu zümre eğer aralarında Türk şiirinin büyük adı Ahmet Haşim bulunmasa belki de edebiyat tarihinde anılmayacaktı.
Fecriati topluluğunun asıl dağılma sebebi Osmanlının içinde bulunduğu sosyal ve siyasi koşulların edebiyata yansımasıdır. Zira sanatı şahsî ve muhterem bir uğraş olarak gören bu topluluk, milliyetçilik akımının kendisini bütün gücüyle hissettirdiği bir dönemde edebiyat dünyasında fazla tutunamamış ve dağılmıştır. Topluluğun dağılmasıyla üyelerinin bir kısmı ferdiyetçi (bireyci) sanat anlayışı doğrultusunda eser vermiş, bir kısmı da Millî Edebiyat hareketine katılmıştır.