Geleneksel tarım sisteminde efendi-köylü ilişkisi büyük önem kazanmaktadır. Bu sistemde köylü efendisi için üretim yapmaktaydı. Efendi de buna karşılık köylüyü tehlikelerden koruyup güvenliğini sağlıyordu. Tarımın daha güvenli büyük çiftliklerde yapılmaya başlanması ise bağımsız tarıma giden yolun habercisiydi. Bağımsız tarım ise, tarımın ticarileşmesini sağlayan bir basamaktı. Esasında Roma İmparatorluğu dönemine gidildiğinde bile burada bir kır-kent ticaretinin başladığını görürüz. Kentler, kırsal kesim için gerekli üretim araçlarını, kırsal kesim ise kentlerin gıda ihtiyacını sağlıyordu. Çiftliklerin kurulmasıyla önemli bir sürece girilmiştir. Ticari Çiftlikler iş gücünün temelini oluşturmuştur.
Modern sanayi toplumu oluşuncaya kadar süren geleneksel sistem içerisinde nüfusun yarısından fazlası tarımla uğraşmaktadır. Ayrıca planlı bir üretim yapısı söz konusu değildir. Tersine kol emeği gerektiren ve aynı zamanda sermaye birikimi gerektirmeyen oldukça basit aletlerle (çapa, karasaban, değirmen) üretim gerçekleşmektedir.
XIII. yüzyıldan itibaren Avrupa kentleri içerisinde önemi artan zanaatkarlar, mesleki kuruluşlar olan loncalarda örgütlenmişlerdir. Loncalar, kentlerin içinde çeşitli ham maddeleri satın alıp bu hammaddeleri kendilerine ait araç ve gereçler yoluyla işleyen ve aynı üretim kolunda üretim yapan zanaatkârların bir araya gelerek oluşturdukları mesleki örgütler olarak tanımlanabilir. Loncalarının temelinde yer alan ve kentlerde zanaatkâr eliyle ortaya çıkan zanaat üretimi, ev ya da evlerin altında bulunan küçük atölyelerde gerçekleştirilen bir üretim tarzıdır. Dolayısıyla zanaat üretiminde, yaşam alanı ile çalışma alanının birbirinden ayrılmadığı ifade edilebilir. Zanaat üretiminde, üretim temel olarak el ya da alet yardımıyla yapılmaktadır. Zanaat alanında ustalık, el maharetinin ya da ilgili aleti kullanabilme becerisinin kazanılmasından geçmektedir. Bu çerçevede zanaat üretiminde, ustanın, onun yardımcıları olan kalfa ve çırağın üretim sürecinde yer aldığı bir üretim yapısı hâkimdir. Zanaat üretimi, zanaatkârın becerisinin daha parçalanmadığı, emek sürecinin baştan sona kendisi tarafından takip edildiği, yine kendisi tarafından tasarlandığı ve yönetildiği bir aşamadır. Zanaatkâr, ardı ardına gelen bütün işleri aynı vasıfla gerçekleştirdiği için hem zihin hem de beden olarak parçalanmamıştır. Bu aşamada zanaatkârın zorla çalıştırılması ve sömürülmesi söz konusu olsa da zanaatkâr işin bütününe hâkimdir ve yaptığı işe daha yabancılaşmamış ve kontrolü kaybetmemiştir. Üretimin bütünü üzerinde denetim ve söz sahibi olan ustayı, ara bir statüde yer alan kalfalar izlemekte ve zanaat üretiminin en alt statüsünde de çıraklar yer almaktadır.
Emek süreci açısından durum irdelendiğinde, satın alma sistemi çerçevesinde üretim e| ya da alet kullanılarak zanaatkâr tarafından gerçekleştirilmektedir. Zira zanaatkâr, kendi hammaddesini, kendi aletlerini ve kendi emek gücünü (ve aynı zamanda ailesinin emek gücünü) kullanarak üretim yapmakta; ancak ürettiği ürünü dış piyasalarda satmak için tüccara ihtiyaç duymaktadır. Dolayısıyla üretim birimi, usta, çırak ve kalfalarla birlikte hane halkıdır. Küçük üretici olan zanaatkâr, ürününü tüccara satması karşılığında elde ettiği para ile hane halkının geçimini sağlamakta ve yeniden üretim yapabilmek için hammadde ve alet satın almaktadır. Ancak zanaatkarın ürününü bütünüyle tüccara satması, emeği sonucunda ürettiği ürün üzerindeki denetimini kısmen de olsa kaybetmesine yol açmaktadır.
Zanaat üretiminin kapitalist üretim tarzı içerisinde parçalanarak zaman içerisinde tüccarın ve kapitalistin denetimi altına girmesi, küçük üretici ve zanaatkarların da bu çerçevede işçileşmesine neden olmuştur.
Sanayi Devrimi’yle birlikte tek bir malın üretimine odaklanan çok sayıda zanaatkarın, sadece bir alanda faaliyet göstermesi durumu söz konusu olmaktadır. Bu süreç, zanaatkârın sadece o malın üretimindeki yeteneği dışındaki yeteneklerini kaybetmesi sonucunu ortaya çıkarmaktadır. Ancak işin parçalı şekilde yapılıyor olması, aynı zamanda işçilerin ürettikleri parça kapsamında daha da uzmanlaşmalarını sağlamaktadır. İşin parçalı şekilde yapılıyor olması, ilk bakışta uzmanlaşma gibi görünse de aslında işçinin emek sürecinde otomatikleşmesi anlamına gelmektedir. Bu çerçevede, tek bir malın üretimi sürecinde, birbirine bağlı işçilerin bir arada yürüttükleri bir süreç ortaya çıkmıştır. Özetle, endüstriyel üretim, bir kapitalistin patronluğu altında çeşitli el zanaatlarının birleşmesiyle belirmektedir.
Bu üretim şeklinin bir değişik türü de aynı zanaat uzmanlığındaki birçok zanaatkârın aynı malı, aynı anda üretmesi biçiminde de ortaya çıkar. Şöyle ki, her zanaatkâr aynı üretim sürecinin değişik bir parçasına müdahil olmakta; işin rastgele parçalanması sonucunda aynı işin birbirinden bağımsız kısımlarını üretmektedirler.
Gelişen teknoloji ile birlikte öncelikle su gücü ile çalışan makinelerin üretime dâhil edilmesi, atölyeleri basit fabrikaya dönüştürmüş, daha sonra buhar gücünün kullanılmasıyla modern fabrika tarih sahnesine çıkmıştır. Modern fabrikanın XVIII. yüzyılda İngiltere’de ortaya çıkması, o ana kadar el veya alet ile yapılan üretimi kökünden değiştirmiştir.