Avrupa devletleri, başta Türk-İslam devletleri olmak üzere Asya’da yaşayan toplumları “Doğu Medeniyetleri” olarak ifade etmişlerdir. Bu ifade Coğrafi Keşiflerin amaçlarından biri olan Doğu’nun zenginliklerini ele geçirmek şeklinde de kendisini göstermiştir. Türkler’in Orta Asya’dan Anadolu’ya gelmesiyle birlikte Avrupalılar bu durumu bir sorun olarak görmüşlerdir. Başta Osmanlı olmak üzere bu soruna ” Şark Meselesi” gözüyle bakmışlardır.
4. yüzyılda Kavimler Göçü başlayıp 15. yüzyıl Coğrafi Keşiflere kadar uzanan dönem Orta Çağ olarak adlandırılmıştır. Bu çağ Batı medeniyetlerince Karanlık Çağ olarak da nitelendirilmiştir.
Orta Çağ bilim, teknoloji vb. gelişmelerden uzak olduğu için Karanlık Çağ olarak nitelendirilmiştir.
Doğu’da yani Türk-İslam devletlerinde bu durum ise tam tersiydi. Bu dönemde birçok Türk-İslam alimi yetişerek hem yaşadığı coğrafyayı hem de Batı medeniyetlerini etkileyerek dünya uygarlık yolunda önemli adımlar atmıştır. Bu bilginler Orta Çağ Avrupası’nın aydınlatılmasında meşale olmuşlardır.
İbn-i Sînâ, El-Harezmi ve bir çok Türk İslam bilim insanının eserleri Avrupa’yı aydınlatmıştır.
Avrupalılar Asya’da kurulan medeniyetleri Doğu (şark) olarak adlandırırken, Doğu medeniyetleri Avrupa’yı Batı (garp) medeniyeti olarak tanımlamıştır.