Türklerin İslamiyet’i kabul ettikten sonra doğudan batıya yayılıp yerleştikleri geniş alanda oluşturdukları ve altı yüz yıldan fazla süren edebiyattır. Divan edebiyatında şiir ön plandadır, nesir ikinci plana atılmıştır. Eskiden edebiyat yerine “şiir ve inşa” denmiştir. “İnşa” ifadesi ile nesir kastedilmiştir.
Arap edebiyatından etkilenerek oluşmuş İran (Fars) şiiri örnek alınarak başlamış, ümmet kaynaşması yönünde gelişme göstermiştir.
Kaynaşma biçim, tür, konu, dil ve söyleyiş bakımından olmuştur.
Şiirde biçim önemsenmiştir ve şiirde biçim belli kurallara dayandırılmıştır. Nazım biçimi, vezin (ölçü) ve nazım birimi belli kurallara bağlıdır.
Aruz ölçüsü kullanılmıştır. Ritmik bir vezin olan aruz, dizeyi meydana getiren kelimelerin hecelerindeki seslerin uzunluğu ve kısalığı esas alınmıştır.
Divan edebiyatında nazım birimi genellikle beyittir. Beyit sistemine dayanan şiirde şair, söylemek istediklerini iki beyte sığdırmak zorundadır. Bir sanatçının en güçlü yanı düşünce ve duygularını bir beyte hatta bir mısraya sığdırabilmesidir. Beyit nazım birimin yanında dörtlük ve bent de kullanılmıştır.
Genellikle tam ve zengin uyak kullanılmış, rediften yararlanılmıştır.
Göz için kafiye anlayışı esas alınmıştır. Göz kafiyesi, dize sonlarındaki kelimelerin harf ve harekelerinin birbirine tam anlamıyla uygun olmasıdır.
Nazım biçimlerinin değişmez kuralları vardır. Manzumelerin beyit ya da bent sayıları, bunların sıralanışı, kafiye düzeni vb. özelliklere göre nazım şekilleri ayrı adlar alırlar. Nazım biçimleri genellikle Arap ve Fars edebiyatından alınmıştır.
Sanatçılar, son dörtlükte veya beyitte ”mahlas” adı verilen takma isim kullanmıştır. Söz gelimi, Fuzulî, Nef’î, Bakî adları şairlerin gerçek adı değil, takma adlarıdır.
Konu değil, konunun işlenişi önemsenmiş; bütün güzelliği değil, parça güzelliğine önem verilmiştir. Şiirlerde konu bütünlüğü yoktur, her beyitte farklı konu işlenmiştir. Şiirlerde başlık kullanılmamış; şiirler redif, kafiye, tür ve nazım biçimine göre adlandırılmıştır.
Şiirde işlenenler somut gerçeklerden uzaktır. Eski Türk edebiyatı, genel olarak soyut bir edebiyattır.
Genellikle “sanat için sanat” anlayışı benimsenmiş; toplumdan ve toplum sorunlardan uzak durulmuştur. Daha çok bireysel konular; yani aşk, doğa, din, tasavvuf, ölüm, şarap gibi konular işlenmiştir. Kişisel sevinç ve acılara sıkça yer verilmiştir; ancak Nabî, Bağdatlı Ruhî gibi sanatçılar toplumsal konuları işlemiştir.
Şiirlerde tasavvuf terimlerine sıkça yer verilmiştir.
Bir medeniyet dili olan divan edebiyatının dili, ortak İslam uygarlığının kullandığı yazılı kültür diline dayanır. Dil, “Osmanlı Türkçesi”dir.
Genel olarak Arapça ve Farsça kelime ve tamlamaların yoğun biçimde yer aldığı ağır, süslü ve sanatlı bir dil kullanılmıştır. Divan şiirinde ağır ve süslü ifadelerin yer aldığı beyitlerin yanında oldukça sade ve yalın anlatımlı beyitler de yazılmıştır.
Şairlerin şiirlerini belli bir tertip halinde topladığı eserlere “divan” adı verilir. Divan tertibinde esas olan kronolojik sıra değil, şekil bakımından yer aldığı kategorilerdir.
Genel olarak bir divan tertibi şöyledir:
1) Mukaddime / Dîbace (Ön söz): Bazı divan şairleri, divanlarına ön söz yazmıştır. Bu bölüm, bütün divanlarda bulunmamaktadır.
2) Kasideler: Kasideler kendi içinde belirli bir sıraya göre yer alırlar. Tevhit, münacaat, naat, methiye türleri sırasıyla yer alırlar.
3) Tarihler ve Mesnevîler: Tarih, bir nazım şekli değil, ebced hesabı esas alınarak değişik nazım şekilleriyle yazılan nazım türüdür Tarihler, doğum, zafer, tahta çıkma gibi olaylar ve saray, cami, köprü yapımı gibi önemli faaliyetlerin tarihini içeren manzumelerdir.
4) Musammatlar: Terkibibent, terciibent, muaşşer—ta’şir, mütessa—tetsi, müsemmen—tesmin, müsebba—tesbi gibi nazım biçimleri musammatlardır. Bir divanda bütün bu nazım biçimleri bulunmaz.
5) Gazeller: Gazeller divanlarda Arap alfabesi esas alınarak kafiyelerinin son harfine göre dizilir. Divanlarda şiir sayısı bakımından en çok gazeller yer alır.
6) Mukattaat: Kıta, rubai, tuyuğ nazım biçimleri yer alır.
Edebî sanatlara düşkünlük vardır. Özellikle anlam yoğunluğu oluşturmak için teşbih, mübalağa, tariz, mecazımürsel, hüsnütalil, seci, istiare gibi sanatlar kullanılmıştır. Edebî sanatlara bağlı olarak mazmunlar ve mecazlar yoğun biçimde kullanılmıştır.