Çevre ve Toplum konu anlatımı video 10. sınıf coğrafya
BÖLÜM: AFETLER
Çevre ve Toplum: Afetler 1 video 10. sınıf Hocalara Geldik
Çevre ve Toplum: Afetler 2 video 10. sınıf Hocalara Geldik
Çevre ve Toplum: Afetler 3 video 10. sınıf Hocalara Geldik
Çevre ve Toplum: Afetler 4 video 10. sınıf Hocalara Geldik
Doğal Afetler ve Toplum konu anlatımı video 10. sınıf coğrafya ygs İsabet Akademi
Türkiyede Doğal Afetler İsabet Akademi
AFETLERİN DAĞILIŞI VE AFETLERDEN KORUNMA YOLLARI
Deprem: Jeolojik kökenli olan deprem, yer kabuğunda meydana gelen sarsıntılar sonucu oluşur. Depremlerin büyük bölümü, yer kabuğunun fay hatları boyunca kırılmasıyla oluşan tektonik depremler şeklindedir. Özellikle insanların faaliyetlerini olumsuz etkileyen bu tür depremler, sonuç olarak afete neden olabilmektedir (Görsel 4.6). Ayrıca volkanik patlamalar ve karstik alanlardaki mağara tavanlarının çökmesi ile oluşan depremler de vardır.
Yeryüzünde depremlerin yoğun olarak görüldüğü alanlar üç ana kuşak oluşturur. Bunlar; Pasifik Deprem Kuşağı, Akdeniz-Himalaya Deprem Kuşağı ve Atlantik Deprem Kuşağı’dır. Pasifik ve Akdeniz-Himalaya Deprem kuşakları üzerinde bulunan Şili (Görsel 4.7), Peru, Meksika (Görsel 4.8), Filipinler, Endonezya, Çin, Japonya, İtalya, Yunanistan, İran, Pakistan ve Türkiye büyük can kayıplarına neden olan depremlerin yaşandığı başlıca ülkelerdir (Harita 4.2). Büyük bir kara parçasının bulunmadığı Atlantik Deprem Kuşağı’nda ise depremlerin afete neden olma olasılığı daha düşüktür. Bunun yanı sıra Avustralya, Arabistan Yarımadası, Büyük Sahra Çölü, Kanada, İskandinavya Yarımadası, Doğu Avrupa ve Asya’nın kuzeyi geçmiş jeolojik zamanlarda oluştuklarından dolayı dünyada deprem riskinin en düşük olduğu alanlardır
Depremin büyüklüğü deprem sırasında açığa çıkan enerjinin bir ölçüsü olarak tanımlanmaktadır. Enerji, doğrudan ölçülemediği için Prof. Dr. Richter (Rihter) tarafından 1930’lu yıllarda bulunan bir yöntemle depremlerin aletsel büyüklüğünün bir ölçüsü olan magnitüd tanımlanmıştır. Depremin magnitüdü depremin enerjisi hakkında kesin bir fikir vermez. Yine de Richter ölçeği (magnitüd), depremlerin özelliklerinin belirlenmesinde kullanılan çok önemli bir unsurdur. Depremin gücü ya da boyutu, şiddet ve büyüklük olarak iki şekilde ölçülmektedir. Depremin şiddeti ise depremin yapılar ve insanlar üzerindeki etkilerinin bir ölçüsüdür. Şiddeti tanımlamak için depremlerin gözlenen etkileri ve uzun yılların vermiş olduğu deneyimlere dayanılarak şiddet ölçekleri hazırlanmakta ve depremler bu ölçeklere göre değerlendirilmektedir. Bunlardan en yaygın olarak kullanılanı Mercalli (Merkali) şiddet ölçeğidir. Bu ölçeğe göre şiddetler Romen rakamıyla gösterilmektedir.
Türkiye’de Depremler: Türkiye, Akdeniz-Himalaya Deprem Kuşağı’nda yer aldığından ülkenin hemen hemen her bölgesinde çok sayıda fay hattı oluşmuştur. Bu nedenle fay hatlarının bulunduğu alanlarda çok sık depremler meydana gelmektedir. Türkiye’de faylar; Kuzey Anadolu Fay Kuşağı (KAF), Batı Anadolu Fay Kuşağı (BAF) ve Doğu Anadolu Fay Kuşağı (DAF) olmak üzere üç ana kuşak oluşturur. KAF; batıda Saros Körfezi’nden başlayarak Marmara Denizi, Düzce, Amasya ve Erzincan üzerinden Van Gölü’nün kuzeyine kadar uzanır. BAF, Batı Anadolu’daki horst ve grabenlere paralel olarak uzanan çok sayıda faydan oluşur. DAF ise Doğu Afrika’dan başlayarak Amik Ovası, Kahramanmaraş, Bingöl, Van ve Hakkâri’ye kadar uzanır. Aktif fay kuşakları olarak gösterilen bu alanlar en tehlikeli deprem bölgesidir (Harita 4.3). Ülke yüz ölçümünün %66’sını oluşturan bu alanlarda toplam nüfusun yaklaşık %71’i yaşamaktadır.
Cumhuriyet tarihi boyunca Türkiye’de meydana gelen büyük depremler içerisinde en fazla can kaybı, Erzincan’da meydana gelen depremde (1939) yaşanmıştır. Gölcük’te meydana gelen deprem (1999) ise %46,7’lik payla ülke sanayisinin lokomotifi konumundaki bir bölgede yaşandığından ekonominin en çok zarar gördüğü afet olarak kayda geçmiştir (Görsel 4.9). Ayrıca bu deprem, ülke nüfusunun yaklaşık %23’ünün yaşadığı bir bölgede gerçekleşmiştir. 2011 yılında Van’da gerçekleşen deprem sonucu 604 kişi hayatını kaybetmiş, 1966 kişi yaralanmış, 252 kişi ise enkazdan sağ olarak kurtarılmıştır (Görsel 4.10). Türkiye’nin bazı gerçekleri, yaşanan depremlerde can ve mal kaybının yüksek olmasına neden olmaktadır. Bunlar; nüfusun büyük bölümünün aktif deprem kuşağında yer alması, yerleşmelerin alüvyal ova ve vadi tabanları gibi zayıf zeminlere kurulması, bina yapım tekniklerinin yetersiz kalması ve deprem bilincinin yeterince gelişmemiş olmasıdır (Harita 4.4).