“Bilimin doğası” ve “bilimsel süreç” kavramları yakından ilişkili olmalarına rağmen birbirinden farklı kavramlardır. Bilimin doğası ifadesi ile bilimsel bilginin kökeninde yer alan değer ve inançlar veya bilimsel bilginin gelişimi anlatılmaktadır. Örneğin gözlem yapma, hipotez kurma ve sonuç çıkarma etkinlikleri doğrudan bilimsel süreçlerle ilgilidir. Bu süreçlerin bilim insanının sahip olduğu anlayışlardan etkilenip etkilenmemesi ise bilimin doğası kapsamında ele alınmaktadır. Biyolojinin sunduğu bilgileri daha iyi değerlendirmek için bilim ve bilimsel bilginin temel özelliklerini anlamak gerekmektedir. Bunların en önemlileri üzerinde duralım.
Bilimsel Bilginin Delillere Dayanması ve Sınanabilmesi
Bilimin önemli özelliklerinden biri, bilimsel iddiaların gözlemsel veya deneysel delillere dayanmış olması gereğidir. Bir önermenin bilimsel kabul edilebilmesi için diğer bilim insanları tarafından test edilebilmesi ve doğrudan deney ya da gözlemlerle sorgulanmaya açık olması gerekir. Örneğin “Canlılar hücrelerden oluşmuştur.” veya “Işık saniyede 300000 km hızla hareket eder.” şeklindeki önermeler potansiyel olarak denenebilir olduklarından bilimseldir. Diğer yandan “Yakında güzel bir haber alacaksınız.” gibi bir tahmin için aynı şey söylenemez ve dolayısıyla bu öngörü bilimsellik içermez.
Bilimde Öznellik ve Nesnellik
Bilimin en az bilinen özelliklerinden biri, onun insan uğraşı olmasından dolayı Öznellik içeriyor olmasıdır. Bilim insanlarının da aldıkları eğitime, inanç sistemine, yaşadıkları ortama, yetiştikleri topluma bağlı olarak ortaya çıkan ön bilgi, tutum ve değerleri bulunur. Bu durum onların araştırma problemi olarak neyi seçeceklerini, araştırmayı nasıl sürdüreceklerini, neleri gözlemleyeceklerini ve gözlemlerini nasıl yorumlayacaklarını etkiler. Örneğin aynı gözlemleri yapan ya da aynı verileri inceleyen bilim insanlarının çıkarımları birbirinden farklı olabilmektedir. (Çıkarımlar, gözlemlenen ve toplanan verilerin yorumlanma sürecidir.)
Bilimsel bilgi öznel olmasına rağmen bilimin amacı nesnelliktir. Bundan dolayı bilimsel araştırma sürecinde öznelliğin negatif etkisini azaltmaya yönelik önlemler alınır. Örneğin yapılan çalışmalar çeşitli bilimsel yayın organlarında yayınlanmadan önce bir seçime tabi tutulur ve öznelliği en aza indirgenmiş çalışmalar yayınlanır. Bunlar yayınlandıktan sonra da bilim camiası içinde sorgulanmaya devam eder ve kabul görenler diğer çalışmalarda bilgi kaynağı olarak kullanılır.
Bilimsel Bilginin Değişebilir Yapısı
Bilimin bize sunduğu tüm bilgiler (hipotez, teori, kanun vb.) değişime açıktır. Bu durum bilginin değerini azaltmaz, aksine daha da güçlü hâle getirir. Kanıtlarla desteklenen bilgiler o an için doğru olarak kabul edilir. Ancak yeni kanıtların ortaya çıkması, teknolojide ilerlemelerin olması ve eldeki verilerin farklı bakış açısıyla yeniden yorumlanması sonucunda bilimsel düşünceler değişebilir. Örneğin yakın zamana kadar prokaryotik hücre yapısına sahip olmaları nedeniyle bakteriler ve arkeler tek bir alemde toplanmaktaydı. Ancak elde edilen yeni kanıtlar, bakterilerin ve arkelerin arasındaki farkları ortaya koymuş ve bunların ayrı alemler altında sınıflandırılmalarına yol açmıştır.
Bilimin Kültür ve Toplumla İlişkisi
Bilimsel bilgi, üretildiği sosyal çevre ve kültürle sıkı bir ilişki içerisindedir. Bu nedenle bilim kaçınılmaz olarak hem o kültürden etkilenir hem de onu etkiler. Sosyal yapı, güç odakları, politikacılar, felsefe ve din gibi faktörler bilimi etkilediği gibi bilimden de etkilenmektedir. Bilimsel bilgiler toplumun yaşantısıyla da yakından ilişkilidir. Birçok bilimsel çalışma insanların refahını yükseltmesine rağmen bazı etik tartışmaları da beraberinde getirmiştir. Örneğin genetik mühendisliğindeki son gelişmeler insan genomunu değiştirme, birçok hastalığın tedavisi için kök hücreleri kullanma, hastalıkların erken tanısı için DNA analizleri yapma gibi olanaklara imkan vermektedir. Bilimsel bilgi sayesinde bunları yapmamız mümkün olsa da bilimin ortaya koyduğu bilgilerin insanlar tarafından hangi amaçlarla kullanılacağı bilimin kontrolü altında değildir.
Bilim ve Teknoloji
Bazen benzer sorgulama özelliklerini kullansalar da bilim ve teknolojinin temel amaçları farklıdır. Bilim, insanın doğayı anlama çabası ve sürecidir. Teknoloji ise insanın bilimi kullanarak geliştirdiği alet, ürün, hizmet veya süreci ifade etmektedir. Yani insanoğlu bilim ile öğrenmekte ve kavramsallaştırmakta, teknoloji ile bu bilgileri kendi yararına kullanmaktadır. Teknoloji, bilimin ürettiği bilgileri kullanırken bilimsel araştırmaların gelişmesini sağlayacak ürünler de ortaya koyabilir. Görüldüğü gibi bilim ve teknoloji ayrı kavramlar olmakla birlikte birbirlerini tamamlamaktadır.
Bilim – Paradigma İlişkisi
Belirli bir alanda çalışan bilim insanlarının paylaştığı ortak değerler ve anlayışlar dizisine paradigma adı verilir. Yeni bir görüşün yeni bir paradigma olabilmesi için hem kendi alanında ortaya çıkmış sorun veya sorulara çözüm bulabilmesi hem de ileriye dönük yeni açılımlar yapma özelliğine sahip olması gerekir. Ortaya konulan paradigma bu sorun veya sorulara çözüm getiremezse yeni arayışlara başvurulur ve konuyla ilgili daha kapsamlı görüşler ortaya konur. Bu görüşler, alanındaki sorunları çözdükçe zamanla daha fazla güç kazanarak otoriteler tarafından da kabul görür ve yeni bir paradigmaya dönüşür. Yani her paradigma geçerli olduğu dönemde, kendi parametrelerine göre tutarlılık sergiler. Bu nedenle paradigmaların değişimi söz konusudur. Örneğin yıllar boyunca asit fazlalığının ülser için yeterli bir sebep olduğu bilim insanları arasında ortak olarak kabul görmekteydi. Ancak zaman içinde bu paradigma değişti. Çünkü yapılan araştırmalar ülsere neden olan temel faktörün Helicobacterpylori denilen bir bakteri olduğunu gösterdi. Günümüzde ülserin tedavisi uygun antibiyotiklerle kısa sürede mümkün olabilmektedir.
Bilimde Hayal Gücünün ve Yaratıcılığın Önemi
Yaygın olan inancın aksine bilim; tamamen mekanik, mantıklı ve düzenli bir etkinlik değildir. Bilimsel çalışmalar akıl yürütme, deney ve gözleme dayanmakla birlikte insanın hayal gücünü ve yaratıcılığını da içermektedir. Albert Einstein “Hayal gücü bilgiden daha önemlidir.” demiştir. Hayal gücü yüksek olan insanların başlıca özellikleri; merak, güçlü bellek, ileri derecede gözlem gücü, gelişmiş analiz yeteneği, soyut düşünebilme, problem çözebilme, yaratıcılık ve geniş ilgi alanıdır. Bilimin kara delik, atom, DNA modeli gibi kavramları hayal gücü ve yaratıcılığın bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Bilim insanları; hayal gücü, yaratıcılık ve diğer kişisel özelliklerini araştırılacak problemin tespitinden araştırmanın sunumuna kadar olan tüm aşamalarında kullanabilirler.
sınavlar için çalışıyorum bana yardım edermisiniz sorular ve cevaplar gönderebilirmisiniz lütfeeeeen