Korkusuz, gözü pek, atılgan anlamında kullanılan deli kelimesi, tarih terimi olarak delice cesaret ve atılganlıklarından dolayı bir askerî zümreyi ifade ederdi. Bunlar, şecaat ve cesaretleriyle meşhur olup düşmana korkusuzca saldırmaları ve gözlerini budaktan esirgememeleri nedeniyle deli olarak adlandırılmıştı.
Her isteyenin kabul edilmediği Deliler Ocağına girmek için; gösterişli bir fiziki yapıya sahip olmak, cesaretini ve savaşma becerisini kanıtlayabilmek gerekliydi. Deliler iri cüsseli, kuvvetli fizikleriyle gururlu bir görünüşe sahip olurdu. Bu güçlü görünümün yanında silah kullanmadaki ustalıklarını ve cesaretlerini kanıtlamak için düşmanla savaşmaları ve en az 8-10 düşman süvarisini öldürerek zafer kazanmaları gerekmekteydi. Şartları yerine getiren, eğitimlerini başarıyla tamamlayan deliler, düzenlenen törenle yemin eder, deli başlığını giyerek ocağa resmen katılırlardı.
Deliler, sefere ordunun önünde gider, savaş sırasında düşman saflarını yarar, düşman ordusunda esirler alarak onlar hakkında bilgi edinilmesini sağlardı. Savaşlarda hızlı hareket etmeleri gerektiği için ağır zırh ve silahlar kullanmaz, genelde hafif piyade silahları ve zırhları kullanırdı. Deliler; benekli sırtlan, samur, kaplan, leopar veya kar leoparı derisinden yapılmış, üzerinde kartal kanatları ve tüyleri takılmış gösterişli bir başlık kullanırdı. Üzerlerine sırtlarını kapatacak şekilde leopar, kaplan veya aslan postu geçirirlerdi.
Rumeli’deki deliler genel olarak beylerbeylerinin veya Bosna ve Semendire sancak beylerinin maiyetinde bulunurlardı. Hizmet ettikleri sınır beyinden veya beylerbeyinden aylık alırlardı. Sadrazamın divan alayında deliler özel ve etkileyici kıyafetleriyle en önde gider ve Topkapı Sarayı’na girerek sadrazama yol açarlardı.