A.Tanzimat Dönemi Türk Edebiyatı (1860-1895)
Tanzimat edebiyatı, Batı etkisindeki Türk edebiyatının ilk devresidir. Tanzimat edebiyatı, 1860 yılında Şinasi ile Agâh Efendi’nin ilk özel gazete olan Tercüman-ı Ahval’i çıkarmasıyla başlamıştır. Tanzimat edebiyatı, değişik kaynaklarda Edebiyatıcedide (Sonraları sadece Servetifünun için kullanılmış), Yeni Türk Edebiyatı, Avrupai Türk Edebiyatı, Türk Teceddüt Edebiyatı, Batı Tesirinde Türk Edebiyatı, Yenileşme Devri Türk Edebiyatı, Arayışlar Devri Türk Edebiyatı gibi adlarla karşılanmıştır. Kullanılan bu adlardan bazıları Tanzimat edebiyatını içine alıp günümüze kadar süren edebiyatı da karşılayacak bir anlam kazanmıştır Tanzimat edebiyatı iki döneme ayrılır:
a) Tanzimat Birinci Dönem Edebiyatı (1860-1876): Sanatçılar, “sanat, toplum içindir” görüşünü benimsemişler; divan edebiyatını eleştirerek ona karşı çıkmışlardır ama divan edebiyatından tamamıyla kopamamışlardır. Roman, öykü, eleştiri, makale, tiyatro, fabl gibi türlerin Batılı anlamda ilk örnekleri bu dönemde verilmiştir. Şiirde toplumsal konular işlenmiş, yani hak, adalet, kanun, medeniyet, millet, hükümet, müsavat (eşitlik), hürriyet, cumhuriyet, vatan gibi konular işlenmiştir. Roman ve hikâyelerde ise “cariyelik, kölelik, esir ticareti, alafrangalık yani Batılılaşmanın yanlış anlaşılması” gibi konular işlenmiştir. Gazetecilik oldukça gelişmiş, birçok gazete çıkarılmıştır. Şinasi, Ziya Paşa, Namık Kemal, Ahmet Mithat Efendi, Ahmet Vefik Paşa, Şemsettin Sami bu dönemin temsilcileridir.
b) Tanzimat İkinci Dönem Edebiyatı (1876-1895): Sanatçılar, eserlerinde toplum sorunlarıyla pek ilgilenmemişlerdir, sadece edebiyatla ilgilenmişlerdir. Eserlerde Arapça ve Farsça tamlama ve sözcüklerle yüklü ağır ve süslü bir dil kullanılmıştır. Daha çok bireysel ve soyut konular işlenmiştir. Ölüm, sevinç, hiçlik, yokluk, aşk, tabiat (doğa) gibi konular işlenmiştir. Roman ve hikâyelerde gözlem yoluyla gerçekçi betimlemeler yapılmıştır. Abdülhak Hamit, Recaizade Mahmut Ekrem, Sami Paşazade Sezai bu dönemin temsilcilerdir.
B) Servetifünun Edebiyatı (1896-1901)
Servetifünuncular, ilk defa bilinçli bir şekilde bir araya gelen bir topluluktur. Servetifünun topluluğu adını ı“Servetifünun” dergisinden alır, dergi “fenlerin zenginliği” anlamına gelir. Servetifünuncular kendilerine “Edebiyatıcedideciler” (Yeni Edebiyatçılar) adını vermişler ancak 1930’lardan sonra bu ad yerine “Servetifünun Topluluğu” olarak geçmişlerdir.
Servetifünun sanatçıları siyasî şartların ağırlığı nedeniyle siyasî ve toplumsal konulardan uzak durmuşlardır. Servetifünun sanatçıları; ağır, sanatlı ve süslü bir dil kullanmışlardır, sanatçılarda anlaşılma kaygısı yoktur. Sanatçılar hiç kimsenin kullanmadığı Arapça ve Farsça sözcük ve tamlamaları sözlükten çıkarıp kullanmışlardır.
Şiirlerde gerçek—hayal çatışması, bireysel duygular, acılar, üzüntüler, melankoli, aşk, üzüntü, doğa güzellikleri, hayal kırıklıkları, kişisel hayaller, karamsarlık gibi konular işlenmiştir
Roman türünde, Batılı anlamda ilk başarılı örnekler verilmiştir. Roman ve hikâyelerde aydın kesimin yaşamı, aşk, kötümserlik, kaçış, romantik aşk, kadın, evlilik, tabiat, yalnızlık, karamsarlık, ümitsizlik, evlat sevgisi, merhamet gibi bireysel ağırlıklı konular işlenmiştir.
Servetifünun Dönemi’nde Tevfik Fikret ve Cenap Şahabettin şiir; Halit Ziya ve Mehmet Rauf ise roman ve hikâye alanında ön plana çıkmışlardır.
C) Millî Edebiyat Dönemi (1911-1923)
Türk edebiyatı tarihinde 1911-1923 yılları arası Millî Edebiyat Dönemi olarak adlandırılmıştır.
Millî Edebiyat sanatçıları, milliyetçilik düşüncesinden kaynaklanan yönelimin yaslandığı temel ilke “halka doğru” ilkesini benimsemişlerdir. Konuların millî tarihten ve yerli hayattan alınması; Türk edebiyatının Doğu ve Batı taklidinden kurtulması ve öz benliğine kavuşması; edebiyatın halka açılması, halkın duygu ve düşüncelerini anlatması gerektiğini savunmuşlardır.
Millî Edebiyat Akımı’nın ilk yayın organı Genç Kalemler dergisinde ”Yeni Lisan” makalesinin yayımlanmasıyla Millî Edebiyat Dönemi başlamıştır. 1911’de Ali Canip Yöntem, Ziya Gökalp ve Ömer Seyfettin tarafından Selanik’te çıkarılmaya başlanan Genç Kalemler dergisinde dil ve edebiyat sorunları ve “sade Türkçe” ilk kez millî bir dava olarak ele alınmıştır. Ömer Seyfettin’in Genç Kalemler dergisinde yayımlanan “Yeni Lisan” makalesinde Millî Edebiyat’ın dil görüşleri ve politikası otaya konmuştur. Makale, Millî Edebiyat Akımı’nın beyannamesi (bildirisi) niteliğini taşır.
Konuşma diline dayalı sade ve açık bir dil kullanılmıştır. Millî konular, tabiat, yurt güzellikleri, kahramanlık, Anadolu gibi konular işlenmiştir
D) Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatı (1923-…)
Tanzimat Dönemi’nden Cumhuriyet’e kadar devam eden “sade dil” çalışmaları başarıya ulaşmıştır. Yazı dili, konuşma diline yakılaştırılmış, halkın kolaylıkla anlayabileceği bir dil kullanılmıştır. Duru, açık, yalın, süssüz bir anlatım benimsenmiştir. 1960’tan sonra Türkçeye Batı dillerinden -özellikle Fransızca ve İngilizceden- pek çok sözcük girmiştir. Radyo, televizyon, gazete, dergi ve internet gibi kitle iletişim araçlarının Türkçeye yabancı sözcüklerin girmesinde çok etkisi olmuştur. Türk dili üzerine derleme, tarama, gramer (dil bilgisi) ve sözlük çalışmaları yapılmıştır. Türk Dil Kurumunun merkezinde 1960—1980 yılları arasında “Öz Türkçecilik” akımı ortaya
çıkmış; akım, Türkçedeki bütün Arapça ve Farsça sözcükleri atıp yerine Türkçe sözcükler türetmeyi amaçlamıştır.
3 Kasım 1928’de Arap alfabesinden Latin kökenli yeni Türk alfabesine geçilmiş, “Harf İnkılâbı” yapılmıştır. 12 Temmuz 1932 yılında Atatürk’ün direktifleriyle Türk Dil Kurumu (TDK) kurulmuştur. TDK’nin amacı Türk dili üzerinde araştırmalar yaparak Türk diliyle ilgili sorunların ortadan kaldırılması ve dilin zenginleştirilmesi ve millette ortak bir dil anlayışı oluşturulmasıdır. Bizzat Atatürk tarafından kurdurulan Türkiyat Enstitüsü, Milli Eğitim Bakanlığı, Kültür ve Turizm Bakanlığı, dille ilgili çalışmalar yapmışlardır.
Atatürk, Atatürk devrimleri, Türk tarihi, memleket, millet, halk, çağdaş uygarlık, adalet, Anadolu, gurbet, yalnızlık, bunalım, bireyin iç dünyası başta olmak üzere hemen her konu işlenmiştir.
Cumhuriyetin ilk yıllarında memleketçilik sanat anlayışı hâkimdir. Memleketçilik anlayışında; Milli edebiyat geleneğinden yararlanmak, edebiyatı İstanbul dışına çıkarmak, konuşma dilinin doğallığını ve canlılığını yansıtmak, tarihimizin ve halkımızın gerçeklerini yansıtmak ilkeleri benimsenmiştir. Türk halkının her kesimi ve Anadolu edebiyata girmiş, Millî edebiyat ile başlayan Anadolu’ya açılma ve halka açılma ilkesi, bu dönemde ana ilke olmuştur. Roman ve hikâyelerde olaylar İstanbul dışına çıkarılmış, Anadolu’nun çeşitli yerleri “gerçekçi” biçimde eserlerde işlenmiştir. Sanatçılar Türkiye’nin gerçeklerini; kentlerdeki, köylerdeki yaşamı ve insan ilişkilerini, yurtdışına göçen işçiler, Cumhuriyet’in kuruluşunu ele alan eserler yazmışlardır
Gerçekçi ve gözleme dayalı anlatım öne çıkmıştır. Konuların işlenişinde nesnel bir Cumhuriyet dönemi Türk şiiri dünyadaki ve Türkiye’deki sosyal ve siyasal değişikliklere paralel bir yol izlemiştir. Şiirde biçim ve içerik açısından büyük değişiklikler olmuş, çeşitli şiir toplulukları ve şiir yönelimleri ortaya çıkmıştır.
Batılılaşmanın yanlış anlaşılmasını ve Doğu—Batı çatışmasını Peyami Safa, Ahmet Hamdi Tanpınar, Reşat Nuri Güntekin, Orhan Pamuk işleyen yazarlar arasındadır. Ahmet Hamdi, Tarık Buğra, Peyami Safa psikolojinin olanaklarından yararlanmışlardır. Peyami Safa, psikiyatriden de yararlanmıştır. Postmodern yazarlar insanı çeşitli ve karmaşık yönleriyle anlatmaya çalışmışlar; yalnızlık, bunalım, kişilerin psikolojik buhranlarını ele almışlardır Kurtuluş Savaşı’nın öncesi, sonrası ve Millî Mücadele bütün yönleriyle ve farklı bakış açılarıyla romanlarda işlenmiştir.
“Toplumcu gerçekçi” yazarlar, konularını ülkenin somut koşullarından almış, içeriğe toplumsal ve siyasal bir boyut kazandırmışlar, tezli güdümlü romanlar yazmışlardır Tanzimat Dönemi’nde işlenmeye başlanan köy gerçeği ve köy sorunları işlenmiştir.
Edebiyat belli bir kesimin ilgi alanı dışına çıkmış, sadece İstanbul’dan değil, Anadolu’nun hemen her yerinden yazarlar ve şairler çıkmıştır.
Batı edebiyatı, Batı’daki edebî yenilikler, akımlar yakından takip edilmiş, bunlar uygulanmaya çalışılmıştır.
çok ayrıntılı olmamış