Batı Roma İmparatorluğu Kavimler Göçünün etkisiyle yıkılmış (476) Avrupa’da ayakta kalan tek kurum kilise teşkilatı olmuştur. Kilise teşkilatı Hristiyanlığa karşı saldırıları bertaraf etmek ve Hristiyanlık dinini yaymak amacıyla kurulmuş bir örgüttü. Bu örgütün din adamlarından (Rahip—Papaz-Piskopos—Kardinal-Papa) oluşan bir personeli mevcuttu. Bunlara “ruhban sınıfı” denilmekteydi.
Kilise zamanla Avrupa’da siyasi, ekonomik, sosyal, kültürel ve düşünsel bütün alanlarda güç sahibi oldu. Kilise günahkarlar için af kağıdı satışı (endüljans) yapabilir, günah çıkarma yoluyla kişiyi günahlarından arındırabilirdi. Bütün bu hizmetlerinin karşılığında “bağış” adı altında halktan para toplamış, parası olmayan ise elindeki toprağın bir kısmını kiliseye bağışlamıştı. Bu sayede kilise çok kısa bir zamanda zenginleşti ve güçlendi. Diğer taraftan bir kral Katolik Hristiyanların ruhani lideri olan Papa tarafından kutsanmadan ve onun elinden tacı giymeden tahta çıkamıyordu. Bu durum Kiliseye siyasi güç de kazandırmıştı.
Hristiyanlığın kutsal kitabı İncil, Latince yazılmıştı. Bu nedenle Avrupa halkı kendi kutsal kitabını okuyamıyor, bu dili iyi bilen din adamlarının sözlerine inanmak zorunda kalıyordu. Bu durum din adamlarının halkı sömürmesinin yolunu açıyordu.
Orta Çağ Avrupa’sına skolastik düşünce egemendi. Bu düşünceye göre bilginin tek kaynağı kutsal kitap İncil’di. İncil dışında başka bir bilgi kaynağı aramak günahtı, kafirlik sayılıyordu. Kilisenin egemen düşünce sistemi olan skolastik düşünceyi reddetmek ya da karşı gelmek kiliseye karşı gelmek sayılıyor ve bu durumda olan insanlar aforoz (bir kişinin Hristiyanlık dininden çıkarılması) ediliyordu. Kilise ayrıca enterdi yetkisiyle belli bir bölge halkını Hristiyanlıktan çıkarabilir ya da herhangi bir bölgede dini ayinlerin yapılmasını yasaklayabilirdi.
Kilisenin düşüncesine aykırı bir düşünceyi savunanlar Engizisyon adı verilen mahkemelerde en ağır şekilde cezalandırılmıştır. Kilise; aforoz, enterdi ve engizisyon yoluyla insanların ve toplumların üzerinde büyük bir baskı kurmuştur.
Fikri ve Manevi Alan: Rönesans (XV. yüzyıl sonları XVI. yüzyıl başlarında Avrupa’da bilim, sanat ve edebiyat alanında meydana gelen gelişmeler) ve Reform (XVI. yüzyılda Katolik Kilisesine karşı eleştirilerin yoğunlaşması üzerine Katolik Kilisesi’nin kendi içinde yaptığı düzenlemeler) Avrupa’daki düşünce hayatını kökten değiştirmiştir.
Rönesans’la birlikte eski Yunan, Roma (antikite) ve İslam uygarlığına ait bilimsel eserlerin Avrupa dillerine çevrilmesi ve bu eserlerin incelenmesiyle bilginin başka kaynaklarının olduğu anlaşılmış, deney ve gözleme dayalı pozitif düşünce önem kazanırken skolastik düşünce tarihe karışmıştır. Ayrıca Reform hareketleri sırasında İncil ulusal dillere çevrilmiş, Avrupa halkı yüzyıllardır din adamları tarafından kandırıldıklarını anlamışlardır. Bütün bu gelişmeler Kilisenin otoritesini ve gücünü derinden sarsmıştır. Bu sarsıntı Protestan anlayışı ortaya çıkarmıştır. Bu anlayışa göre kilisenin siyasi ve ekonomik gücü olamaz. Kimse din adına hareket ederek insanlar üzerinde baskı kuramaz. Kimse Tanrı adına hareket ettiğini iddia ederek insanlar üzerinde ayrıcalık sahibi olamaz. Din bireysel bir durumdur. Kişi inancının gereklerini yerine getirip getirmemekte özgürdür. Protestan anlayış günümüz modern anlayışın ortaya çıkışına önemli bir katkı sağlamıştır.
Rönesans’la birlikte hümanist ve rasyonalist düşünce önem kazanmıştır. Hümanizma, evrenin merkezine insanı en önemli değer olarak koyan bir anlayıştır. İnsan varlıklar aleminin en değerli unsurudur. Bu anlayışa göre insan yalnızca Tanrı’nın yarattığı ve onun iradesine boyun eğmiş pasif bir varlık değildir. İnsanoğlu kendi iradesi ve aklıyla eylemlerinin sorumluluğunda olan bilinçli bir varlıktır. Rasyonalist düşünceye göre ise İnsan, aklıyla birçok problemin üstesinden gelebilir. İnsan aklı eleştiri ve sorgulama yoluyla yeryüzündeki birçok bilinmezi açıklığa kavuşturabilir.
Pozitif düşüncenin önem kazanması bilimsel çalışmalara yoğunluk kazandırmış bunun sonucunda farklı bilim adamlarının katkılarıyla Bilimsel Devrim denilen bir süreç yaşanmıştır.
Isaac Newton’ın (1642-1727) en önemli eseri “Doğa Felsefesinin Matematik ilkeleri” adlı kitabıdır. Bu eserinde evrensel kütle çekim yasasını ve hareket yasalarını açıklayan Newton, gözlem ve deney yoluyla yaptığı çalışmalarla kendisinden önceki fizik anlayışını tamamen değiştirmiştir.
Newton’ın etkisiyle doğanın matematiksel kurallara uyduğu ve bilimsel bilginin pratik amaçlara ulaşmak için kullanılması gerektiği kabul edilmiş ve bilimsel kuramlar geliştirilmeye çalışılmıştır. Böylece Newton Bilimsel Devrimin gelişimine önemli katkı sağlamıştır.
Sosyopolitik Alan: XVII. yüzyıl, devlet yapılanması ve uluslar arası ilişkiler yönüyle farklı gelişmelerin yaşandığı bir dönem olmuştur. 1648 Westphalia (Vestfalya) Barışı ülke-devlet esasına dayalı prensliklerin ortaya çıkışına ve devletlerarası ilişkilerin modernleşmesi sürecine önemli katkılar sağlamıştır. (Önceki ünitede geçen Westphalia (Vestfalya) Barışı konusunda daha ayrıntılı bilgi edinilebilir.)
Sosyoekonomik Alan: Coğrafi Keşifler sürecinde Avrupalı Devletler keşfettikleri bölgelerin öncelikli olarak değerli madenlerini çıkarmış ve ülkelerine taşımışlardır. XVI. yüzyıl boyunca Avrupa kıtasına bol miktarda değerli maden taşınmıştır. Buna bağlı olarak XVII. yüzyılda yeni bir ekonomik model ortaya çıkmıştır. Merkantilizm denilen bu modele göre bir ülkenin zenginlik kaynağı sahip olduğu değerli madenler ve paradır.
Avrupalı sömürgeci devletler bu dönemde daha da zenginleşmek için yeni sömürgeler elde ederek yeni maden kaynaklarına ulaşmayı amaçlamış, iç ve dış ticareti geliştirmeye çalışmış, tarım ve sanayide geliri artırmak için yeni teknolojik gelişmelerden faydalanmıştır.
Özellikle ticaretin gelişmesi çok önemliydi. Bunun için yeni yollar keşfetmek, yeni sömürgeler aracılığıyla hammadde ve pazar ihtiyacını karşılamak gerekiyordu.
Ticaretin en önemli ekonomi sektörü haline geldiği merkantilizmde, tüccar sınıfının önemi artmıştır. Coğrafi Keşifler sonrası zenginleşerek güç kazanan tüccar sınıfı “burjuva” adını almış ve aristokrat sınıfın en önemli rakibi haline gelmiştir.
Burjuva sınıfı Fransız İhtilali ile aristokratların sahip olduğu siyasi hakları elde etmiş ve böylece toplumdaki etkin statülerine kavuşmuşlardır.
Askerî ve Teknolojik Alan: Avrupa denizciliğinde kalyon tipi gemilerin ortaya çıkışı XVI. yüzyıldır. Okyanus dalga ve akıntılarına dayanıklı olması, topları taşımaya elverişli olması gibi özellikleri nedeniyle kalyonlar Avrupa donanmalarının vazgeçilmez gemileri olmuşlardır.
XVII. yüzyılda Newtoncu bilim anlayışı çerçevesinde top üretim tekniklerinde hızlı gelişmeler yaşanmıştır. Bu dönemde hafif olması, başarılı atış oranının yüksek olması ve üretim maliyetinin daha ucuz olması gibi nedenlerle demir toplar, bronz topların yerini almıştır. XVI. ve XVII. yüzyılda ağız kısmından doldurmalı, çakmaklı ve fitilli tüfekler kullanılmıştır. XVIII. yüzyılda ise ilk defa İngiltere’de haznesi mermi ile doldurulan tüfekler imal edilmiştir. XVIII. yüzyılın ilk çeyreğinde “puckle” isimli ilk makineli tüfek üretilmiş ancak bu tüfek rağbet görmemiştir.
XVI. ve XVII. Yüzyıllarda Avrupa Düşüncesinde Meydana Gelen Değişimler:
Copernicus (Kopernik), Dünya’nın ve diğer gezegenlerin Güneş’in etrafında döndüğü kuralını açıklayarak Yunanlı astronom Batlamyus’un “Dünya Merkezli Evren” teorisini çürütmüştür. Bu anlamda astronomide bir devrim gerçekleştirmiştir.
Machiavelli (Makyavel), XVI. yüzyıl İtalya’sındaki siyasi karışıklık döneminde kaleme almış olduğu “Prens” adlı eserinde güçlü devlet yapısını ve mutlak monarşiyi savunmuştur. “Prens”ten sonra yazdığı “Söyleşiler” adlı eserinde Cumhuriyet idaresinin erdemlerini savunmuştur.
Thomas More (Tamıs Mur), yazmış olduğu “Ütopya” adlı eseriyle monarşik yönetime ve toplumda bulunan sınıfsal ayrıcalıklara karşı çıkmıştır.
Immanuel Kant (İmanuel Kant)’ın felsefe anlayışı, bilgi kuramını ön plana çıkararak bilimsel bilginin olanaklı olduğunu ispatlama üzerine kurul-
muştur.
Ünlü Fransız düşünür, Jean Jacques Rousseau (Jan Jak Russo), “Toplum Sözleşmesi” adlı eserinde; hukukun üstünlüğü, eşitlik, özgürlük, adalet, mülkiyet hakkı, ulusal egemenlik ve demokrasi kavramlarına değinmiştir.