ASLAN YÜREKLİ RİCHARD III. HAÇLI SEFERİ
Ben İngiltere Kralı Aslan Yürekli Richard otuz üç yaşımda İngiltere tacını giydim. Cesur, canlı, savaşta gözü pek bir şövalyeyim. İdeallerime ulaşmada ne sınır tanırım ne de kural. 1187 sonlarına doğru Eyyübi hükümdarı Selahattin’in kutsal şehir Kudüs’ü fethettiği haberi Avrupa’ya ulaşınca büyük yankılara neden oldu.
Müslüman ordusunun Suriye’de fetihleri hızlandırıp buradaki Hristiyan savaşçıları zor durumda bırakması III. Haçlı Seferi’nin düzenlenmesini kaçınılmaz hâle getirdi. Avrupa’nın en güçlü kralları Alman İmparatoru Friedrich Barborassa (Frederik Barbaros), Fransa Kralı Philippe Auguste (Filip Ogüst) ve ben İngiltere Kralı Aslan Yürekli Richard aramızda anlaştık. Alman İmparatoru Friedrich Barborassa yaklaşık 250.000 kişilik ordusuyla İstanbul üzerinden Suriye’ye geçecek, biz de deniz yolu ile gidip orada buluşacaktık.
Ancak, Friedrich Barborassa Anadolu’dan geçerken Türkiye Selçuklu hükümdarı II. Kılıç Arslan’ın yıpratma savaşları neticesinde büyük kayıplar verdi. Ben ve Fransa Kralı Philippe Auguste deniz yoluyla Nisan 1191’de Akka yakınlarında karaya çıktık. Ayrıca sefer yolu üzerinde bulunan zenginliği ve stratejik önemi tartışılmaz Kıbrıs Adası’nı almayı da ihmal etmedim. Nihayet Akka’ya geldiğimde bir taraftan şehri geri almak için savaş hazırlığı yaparken bir taraftan da Selahattin ile görüşmeye çalıştım. Ancak başarılı olamadım.
11 Temmuz 1191’de Akka’ya Haçlı bayrağını dikmeyi başarınca sahil boyundan güneye doğru hareket ettim. Donanmam da beni takip ediyordu. Amacım Kudüs’ü Müslümanlardan geri almaktı. Ancak ağır şartlara katlanamayan Fransa kralı Philippe Auguste’ün beni bu topraklarda yalnız bırakması işimi zorlaştırmıştı. Bu yüzden Selahattin ile anlaşmak istiyordum. Selahattin ise herkesin elindeki toprağa razı gelmesini, Kudüs’ün Müslümanların elinde kalmasını, buna karşılık Hristiyanların kutsal şehre silah taşımadan gelip hac ziyaretini gerçekleştirmesini istiyordu. Bu şartlar bana uygun değildi. Ancak Ağustos 1192’de ağır bir hastalık geçirdim, ordum ve arkadaşlarım da artık burada kalmak istemiyordu.
Bir yıllık diplomatik uğraşıdan sonra Eylül 1192’de beş yıllık bir barış antlaşmasını imzalamayı başardım. Selahattin’in şartlarını kabul ettim. Ancak bu sefer neticesinde izin alınmasına rağmen ne İsa’nın kutsal mezarını ne de Selahattin’i görebildim.