SİYASİ DURUM
19. yüzyıl ve 20. yüzyıl başları Osmanlı Devleti açısından büyük değişimlerin yaşandığı ve devletin dağılma ve parçalanma sürecine girdiği zamandı. Avrupa’da yaşanan bazı siyasal ve ekonomik gelişmelerin etkilerini bu dönemde topraklarında hissetmeye başlayan devlet, eski ekonomik ve siyasi gücünü kaybetti. 1789’da gerçekleşen Fransız İhtilali ile demokrasi, özgürlük, eşitlik, adalet, laiklik ve milliyetçilik gibi düşünceler Fransa’dan başlayarak tüm Avrupa ülkelerine yayıldı. Bu düşüncelerden Osmanlı Devleti de etkilendi. Osmanlı Devleti sınırları içinde yaşayan azınlıklar milliyetçilik akımının etkisiyle bağımsızlıklarını kazanmak için ayaklandı. Bu ayaklanma sonrasında Avrupa kıtasındaki topraklarının çoğunu kaybeden ve sınırları daralan devlet, elinde kalan topraklarını korumakta oldukça zorlandı.
Dikkat: Osmanlı Devleti’nin Fransız İhtilali ile ortaya çıkan milliyetçilik akımından etkilenmesi çok uluslu bir yapıya sahip olduğunun kanıtıdır.
Osmanlı Devleti’nde Fransız İhtilalinin etkisiyle yaşanan siyasi kayıplara bir de Sanayi İnkılabının etkisiyle yaşanan ekonomik kayıplar eklendi. 19. yüzyılda İngiltere’de başlayan Sanayi İnkılabı sonrasında İngiltere ve Fransa gibi devletler ucuz ve bol miktarda mal ürettiler. Osmanlı Devleti ise Sanayi İnkılabı’na ayak uyduramadığı için bu devletlerle rekabet edemedi. Böylece Osmanlı toprakları kapitülasyonlar denilen ayrıcalıkların da etkisiyle Batılı devletlerin açık pazarı hâline geldi. Osmanlı Devleti ekonomisindeki bu gerileme nedeniyle ilk defa dışarıdan borç para almak zorunda kaldı.
Önemli Bilgi: Osmanlı Devleti dış borçlarını ödeyemeyince alacaklı devletler tarafından Düyunuumumiye İdaresi (Genel Borçlar) kurularak Osmanlı Devleti’nin gelir kaynaklarına el konuldu.
Sanayi İnkılabı sonrasında ham madde ve pazara olan ihtiyacın artması ile Avrupalı devletler sömürgecilik faaliyetlerine yöneldiler. Osmanlı Devleti, Avrupa devletleri için önemli bir pazar ve ham madde kaynağı idi. Osmanlı Devleti’nin çöküş içerisinde olmasını fırsat bilen emperyalist (sömürgeci) devletler Osmanlı Devleti’ni kendilerine sömürge kaynağı seçerek bu toprakları ele geçirmeye dayalı politikalar izlediler. Bu durum Osmanlı topraklarının Batılı devletler tarafından işgal edilmesinde önemli rol oynadı.
1870’de siyasi birliğini tamamlayan İtalya, gelişen sanayisinin ham madde gereksinimini karşılamak ve ürettiği mallara pazar bulabilmek amacıyla Osmanlı Devleti’nin Kuzey Afrika’daki son toprak parçası olan Trablusgarp’ı 1911 yılında işgal etti.
Büyük devletlerin kışkırtmalarıyla Bulgaristan, Sırbistan, Yunanistan ve Karadağ birleşerek 12 Ekim 7912’de Osmanlı Devleti’ne savaş ilan etti. Savaşta başarısız olan Osmanlı Devleti Midye – Enez çizgisinin batısında kalan topraklardan çekilmeyi kabul etti. Osmanlı topraklarını paylaşma konusunda anlaşamayan Balkan Devletleri arasında savaş çıktı. (II. Balkan Savaşı)
Önemli Bilgi: II. Balkan Savaşı’nda Bulgaristan’ın savaş hâlinde olmasından faydalanan Osmanlı Devleti Edirne ve Kırklareli’ye geri alsa da, Balkan Savaşları sonunda Balkan topraklarının büyük bir kısmını kaybetti.
Osmanlı Devleti, 19.yüzyıl ve 20.yüzyılın başlarında toprak bütünlüğünü koruyabilmek ve parçalanmanın önüne geçebilmek amacıyla çeşitli önlemler aldı. Osmanlı yöneticileri tarafından devletin dağılmasını önlemeye yönelik olarak Tanzimat ve Islahat Fermanları ilan edildi. Bu fermanlarda din, dil, ırk farkı gözetmeksizin bütün Osmanlı vatandaşlarının eşit olduğu belirtildi. Böylece gayrimüslimlerin devlete olan bağlılıkları artırılarak devletin çöküşü engellenmeye çalışıldı.
Önemli Bilgi: 1839 yılında ilan edilen Tanzimat Fermanı Türk Tarihi’nde Batılı anlamda demokratikleşmenin ve anayasacılık hareketlerinin başlangıcı sayılmaktadır.
Osmanlı Devleti’nde Tanzimat ve Islahat Fermanlarından istenilen sonuç alınamadı. Bazı devlet adamları ve Genç Osmanlılar (Jön Türkler) adı verilen aydınlar ise devletin kurtuluşunu batılı anayasa biçimlerinin uygulanmasında görüyor ve Osmanlı Devleti’nde bu sistemin oluşturulması için çaba harcıyorlardı.
Önemli Bilgi: Jön Türkler (Genç Osmanlılar), Avrupa’da eğitim gören ve Abdülhamit yönetimine karşı olan siyasi hareket ve bu hareketin içinde yer alan gruplara denir. Jön Türkler devletin varlığını sürdürebilmesi için; Batılı tarzda yenilikler yapılmasını, bir anayasa hazırlanarak monarşiden meşrutiyete geçilmesini, bütün Osmanlı vatandaşlarının eşitlik içinde ülke yönetimine katılması gerektiğini savundular.
Genç Osmanlılar adı verilen aydınların çalışmaları sonucunda padişah II. Abdülhamit 23 Aralık 1876 tarihinde Meşrutiyet’i ilan etti. Meşrutiyet’in ilanı ile birlikte ilk Osmanlı anayasası olan Kanun-i Esasi yürürlüğe girdi.
Dikkat: I. Meşrutiyet’in ilanı Osmanlı Devleti’nde demokratik yönetim anlayışına geçme konusunda atılan en önemli adımdır.
Kanun-i Esasi’nin ilan edilmesinden sonra ilk milletvekilleri seçimi 1877 yılında yapıldı ve Türk Tarihinin ilk parlamentosu olan Osmanlı Mebusan Meclisi oluşturuldu. Böylece halk padişahın yanında yönetime katılmaya başladı.
II. Abdülhamit 1877 – 1878 Osmanlı – Rus Savaşı’nda yaşanan sıkıntıları ileri sürerek Osmanlı Mebusan Meclisini kapattı. Böylece meşrutiyet dönemi sona erdi. Bu durum karşısında Osmanlı Devleti’nin çöküşünü engellemek isteyen bazı aydınlar ise Osmanlıcılık, Batıcılık, İslamcılık ve Türkçülük gibi fikir akımlarının etrafında toplandılar.
Osmanlı Devleti’nin Parçalanmasını Engellemek İçin Ortaya Atılan Fikir Akımları
Batıcılık: Devletin kurtuluşunun tek yolunun çağın fikir ve ihtiyaçlarına uygun medeni bir millet ve devlet hâline gelmesi olduğunu savunan fikir akımı.
Osmanlıcılık: Osmanlı Devleti içindeki tüm milletlerin bir Osmanlı duygusu ile Osmanlı milleti hâline getirilmesini savunan fikir akımı.
Türkçülük: Osmanlı Devleti içerisinde yaşayan Türkleri milli bir duygu ile bilinçlendirmeyi ve millet anlayışı çin-
de birleştirmeyi amaçlayan fikir akımı.
İslamcılık (Ümmetçilik) : Devletin parçalanması karşısında Müslüman olan bütün milletleri bir arada tutmaya çalışan fikir akımı.
Dikkat: Bu fikir akımlarından hiçbiri Osmanlı Devleti’nin parçalanmasını engelleyemedi.
I. Meşrutiyet’in sona erip Osmanlı Mebusan Meclisinin kapatılmasından sonra II. Abdülhamit ülkeyi istibdatla yönetti. Bu baskıya rağmen meşrutiyet taraftarları örgütlenerek İttihat ve Terakki Cemiyetini kurdular. Osmanlıcılık fikrini savunun İttihat ve Terakki Cemiyeti üyesi aydınlar devletin dağılmasını önlemenin meşrutiyeti yeniden ilan etmekle mümkün olabileceğini düşünüyorlardı. Bu cemiyetin çalışmaları sonucunda padişah II. Abdülhamit meşrutiyeti yeniden ilan etti ve Osmanlı Mebusan Meclisi açılarak Kanun-i Esasi bir kez daha yürürlüğe girdi.
Önemli Bilgi: Meşrutiyet’in ikinci kez ilanı ile ülke yönetiminde İttihat ve Terakki partisi etkin konuma geldi.
Meşrutiyet ikinci kez ilan edilmesine rağmen Osmanlı Devleti’nin toprak kayıpları devam ediyordu. Bu durum İttihat ve Terakki Partisine karşı muhalefetin sertleşmesine ve meşrutiyet yönetimine karşı tepkilerin büyümesine neden oldu. Bu tepkiler 13 Nisan 1909’da İstanbul’da büyük bir ayaklanmaya dönüştü. Tarihe 31 Mart Ayaklanması olarak geçen bu ayaklanmayı bastırmak için Hareket Ordusu kuruldu ve ayaklanma bu ordu tarafından bastırıldı.
Önemli Bilgi: Osmanlıcılık fikrini savunan Osmanlı aydınları meşrutiyet yönetiminin de devleti dağılmaktan kurtaramadığını görünce milliyetçilik akımının etkisiyle Türkçülük fikrine yöneldiler. Türkçülük fikri Millî Mücadele’nin başarıya ulaşmasında etkili oldu.
SOSYAL DURUM
Osmanlı Devleti’nde 19. yüzyıl ve 20. yüzyıl başlarında yaşanan askeri başarısızlıklar, azınlık ayaklanmaları, toprak kayıpları ve ekonomik şartların ağırlaşması gibi gelişmeler; toplumsal barışın bozulmasına ve yönetime duyulan güvenin azalmasına yol açtı. Kaybedilen topraklardan gelen göçler ülke içerisindeki Müslüman nüfusunda artış yaşanmasına neden oldu. Osmanlı topraklarında sosyal dengeler bozuldu. İstanbul, Edirne ve İzmir gibi şehirlerde göçlerle birlikte yaşanan nüfus artışı; konut, beslenme, sağlık, işsizlik ve güvenlik gibi sorunları da beraberinde getirdi.
Bu olumsuz gelişmeler sosyal dayanışmanın azalmasına, birlik ve beraberlik anlayışının zayıflamasına ortam hazırladı. Ancak bütün bu olumsuzluklara rağmen özellikle İstanbul’da sosyal hayatta bazı değişim ve dönüşüm hareketleri ortaya çıktı. Nüfus artışı ile beraber teknoloji de şehirleri ve yaşamı değiştirdi. Elektrik, otomobil, tramvay, telefon ve telgraf kullanılmaya başlandı. Basın yayın organlarının sayısı çoğaldı. Batıcılık akımının da etkisiyle eğitim alanında Avrupa örnek alınarak kız öğrencilerin de eğitim alabildikleri yeni eğitim kurumu açıldı. Eğitimin yanında güzel sanatlar, mimari, resim, müzik gibi alanlarda da Avrupa etkisi görüldü. Yine Batıcılık akımının etkisiyle opera ve bale ülkeye girmeye başladı.